Deborah… Ciddi ve mazbut bir kadındı. Siyah pileli eteğinin üzerine giydiği siyah kazağının içinde, başına taktığı ters topuz gibi duran kendi saçından tacı ve ağzından hiç düşürmediği sigarasıyla, ciddi ve dediğim dedik bir kadındı. Hem güzeldi hem de güçlü. Ailenin kadın ağasıydı desek yeridir. Yedi çocuk doğurmuştu. Evlatlarından biri henüz bebekken zatürreye, diğeri ise gençliğinde kansere yenik düşmüştü. Bu nedenle gülmezdi yüzü belki de. Dindardı. O kadar ki çocuklarının evine gelirken bile kendi çanak çömleğini getirirdi yanında. Sadece din kitabı okurdu. Günde üç paket sigara içerdi. Bir hazinesi vardı evinde. Evet, hayattı belki en büyük hazinesi, ailesi idi, ama aynı zamanda bir mucizeyi hatırlatan, nesilden nesle aktaran, hatta mucizeyi her dönemde belki de yeniden gerçekleşmesine aracı olan, inançlı bir yaşamın ölüme üstünlüğünü kanıtlayan, bir hazinesi vardı elinde. Bir megilah*
“Unutma” demişti tek erkek torununa o hazineyi yeni nesillere doğru yolculuğu için emanet ederken… “Hazineni unutma. Hatırla. Hazinenin gereklerini yerine getirmek artık senin görevin.” Bu senin sorumluluğun. Ağzından çıkmamıştı ama çok sonra anlayacağı üzere o tek kelime, o tek ‘Hatırla’ sözü koskocaman bir sorumluluk yüklemişti torununun omuzlarına: Bu hazine sana değerli olduğu için ve onunla böbürlenesin diye verilmedi. Evet bu bir hazine. Evet bunun maddi ve manevi bir değeri var. Ta 1420’lerden kalan bir hazine bu. Her hazine gibi bu megilah da sorumluluk ve görevini beraberinde taşıyor. Sorumluğunu yerine getirmekle yükümlüsün. Yoksa kaybolur. O kaybolduğunda, gelecek de kaybolur. O kaybolduğunda, sen de sen olmazsın artık.
Hatırla! diyor Tora bizlere. Hatırla! Hatırla ki, kim olduğunu bilesin. Hatırla ki nereden geldiğini bilesin. Hatırla ki, geleceğini umutla yaratabilesin.
Yıllardır Zülfaris Sinagogunda hizmet veren 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi cemaatimizin değişen ihtiyaçları doğrultusunda kapılarını kapattığında bir sevdiğimizi yitirmenin en derin acısını yaşadık. Unutmaktı belki de acının arkasındaki endişe. Unutmak, sevgilinin sesini, kokusunu unutmak. Belki de gün gelir de, bir zamanlar bir sevgilinin var olduğunu dahi unutmaktı acının altındaki en büyük korku.
Bugünlerde 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi Neve Şalom Sinagogunda yepyeni yüzü, çağdaş ve teknolojik bir yaklaşımla yeniden açılıyor. Zülfaris Sinagogu müzesinin küratörü, yaratıcısı Naim Güleryüz “Çocuğumu yetimhaneye vermiş bir baba gibi hissediyorum” diyordu kendisine yeni müzeyi ön açılışta gezerken rastladığımda. Hisler kişilere özeldir elbet. Yine de geçmişi unutmadan, hatırlayarak geleceğe bakmalı insanlar da, toplumlar da. “Neden torununu eline almış bir dede gibi mutlu olmayasın?” deyiverdim.
1492’yi unutmamak için 500 yıllık geçmişimiz diyoruz. Oysa bu topraklarda 5000 yıllık geçmişimiz var. Hatırla. Geçmişi, yaşanılanları, iyisiyle kötüsüyle hatırla. Paylaşılmışlıkları hatırla. Mucizeleri hatırla ve yarat geleceği, geçmişten hatırladığın bu kaide üzerinde yarat. Yaşam ancak böyle yüceltilir çünkü.
Deborah gerçek bir kadındı. belki elindeki hazinenin de ona verdiği güçle ailesini geçmişten ve belki de 14. yüzyıl Saragosa (İspanya’sından) Menemen’e, oradan da, İzmir üzerinden İstanbul’a getiren mucizeyi hatırlayarak bir arada tutmayı başarmıştı. Deborah’nın mirasını paylaşmak, heyecanlı ve şaşırtıcı hikayesini dinlemek, ve özellikle de bu hikayenin içindeki mucizeden kendine bir pay çıkartarak hatırlamak mucizenin yeninden gerçekleşmesidir belki de. Bu mirasın elle tutulur kantı olan megilah’nın geçici bir süreliğine emanet edileceği müzemizde görmek ise hatırlamanın ekstra hediyesi.
Evet, müzemiz bugünlerde ziyarete açıldı. Çok yoğun ve hummalı bir çalışmanın ürünü bu yeni bebeğimiz. Hataları, eksikleri elbette vardır. Eksiklik yaratıcılığın itici gücüdür. Kim olursak olalım öğrenecek, öğretecek çok şeyimiz var. Ülkemizin kültürel zenginliğini bir de bu pencereden görmek, deneyimlemek bizleri ancak çoğaltır. Müzenin eksiklikleri de her birimizin, geleceğimizi geçmişimizin üzerine kurabilmek amacıyla çocuklarımızla birlikte ziyareti, etkinliklere katılımı ve yapıcı paylaşımlarımızla tamamlanacaktır.
Deborah’ın mirası ne mi? Bunu da haftaya hem Şalom’da yazacağım hem de Neve Şalom’da birebir kendi torunundan dinleyebileceksiniz.
Meraklısına not: Megilah – Yaşanmış bir öykünün yazılı olduğu deri parşömen rulo.
Dalia MAYA
20/01/2016
Bu yazı Şalom Gazetesinin 20/01/2016 tarihli sayısında Dalia MAYA’nın İsimsiz adlı köşesinde yayınlanmıştır. İlgilenen için link: Deborah’ın mirası neydi?
İlgili diğer bir yazı Şalom Gazetesinin 27/01/2016 tarihli sayısında Dalia MAYA’nın İsimsiz adlı köşesinde yayınlanmıştır. İlgilenen için link: Deborah’ın Mirası -ya da- Saragosa Megilası
Yorum yazılmamış.