Sen doğduğunda, döneminin en popüler sanatçılarından Rudolf Valentino ve Fransız ressam Claude Monet henüz hayatta idiler. Alexander Fleming henüz penisilini bulmamıştı. Atlantik Okyanusu henüz uçakla geçilmemiş, İzmir’de fuar kurulmamış, cumhuriyetimizde nüfus sayımı ise hiç yapılmamıştı. Türkiye’de ilk güzellik yarışması da sen doğduğunda henüz gerçekleştirilmemişti. 6 milyon Yahudi’nin yok edildiği 2. Dünya Savaşı sen doğduktan sonra başladı ve bitti…
Daha neler gördü o gözlerin, neler dinledi kulakların… Ne acılar, ne güzellikler yaşadın. Ama ruhun, kalemin ve fırçan hep güzeli yazdı.
“İçsel ürpertilerin ürünü / kültürlerin harmanıdır sanat” dedin. “Bir ucu açıktır / geçmişten geleceğe / bilim gibi sonsuza doğru yol alır gider / yenik düşmemek için karanlığa / ufkumuzu açar ışık saçar / ülkeleri uygarlaştırır / gericiliğe karşı koyar.” Renklerle “yatıp kalkıyorum diye dillere düştüm” dedin. Tuvallerine aktarmak için “çaldım çalıyorum / gökkuşağının yedi rengini / güneşin altın sarısı ile kızılını / doğanın tüm renklerini /renk renk açan çiçeklerin rengini.” Ve taşıdın her birimizin duvarına tüm bu renkleri seni davet ettiğimiz zaman düğünlerimize, bar mitzvalarımıza. Her birimizin o en önemli ‘şimdi’lerinin çağrısı davetiyelerimizi donattın çaldığın bu renklerle, sundun bizlere. Savaşı kötülüğü bertaraf ettin. İnsanı insan olduğu için, kadını kadın olduğu için sevdin. Kadını aldın, “başının tacı ettin.” “Erkeğinin ne önünde ne arkasında, yanında” gördün onu.
Bir “sevgi insanı” olduğun için kapın her zaman açıktı sana gelene.
Arkadaşların, dostların, sevenlerin arasında resimler, şarkılar, şiirler, anılarla kutladık 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesindeki senin adını taşıyan ‘Gerez Cafe’de doğum gününü. “Anılar / yaşamın ta kendisi” idi senin için. Bir misafirinin akordeon ezgisi eşliğinde, duvarlara asılı tablolarında çaldığın renkler dans ediyordu.“Sonsuz şimdiler arasında”n seçtiğin bazı şiirlerini içeren kitabı hediye ettiğin dostların bir imza için bekleşiyordu sırada. Zira “Yaşam şimdilerden ibarettir / şimdiler / zamanın bir uzantısı bir parçasıdırlar/ geçmişten geleceğe yol alan/ sonsuz şimdiler vardır…/şimdilerin kıymetini bilelim / sevelim sevilelim gülelim eğlenelim / onlar aklı olgunluğu arttırmak için / bize verilmiş en değerli sermayedir.” Ve “şimdiden iyi kullanalım / uçup giden şimdileri /zamanı çarçur etmeyelim / nedeni / saklamak olanaksız / şimdiki zaman ile / gelecek şimdiki zamanları”…
Birçok “şimdi”n farklı dillere çevrilmiş, birçok “şimdi”n de aralarında Fransa, Belçika, Amerika, İsrail olmak üzere dünyanın farklı şehirlerindeki müze koleksiyonlarında yer almıştı. Binlerce şiir, binlerce resim, binlerce röportaj, makale sığdırmıştın yaşamına. Avrupa Konseyi’ne bağlı ve aynı zamanda Türkiye temsilcisi de olduğun Avrupa Akademisi’nin Avrupa Büyük Ödülünün de sahibi olmuştun 1998’de.
Genç Emekliler korosu ile Şişli Belediyesi Kuştepe Roman Sanat Evi öğrencilerinin şarkıları, Jojo Eskenazi’nin skeci, Hahambaşı İsak Haleva ile 500. Yıl Vakfı Başkanı Moris Levi’nin ve dostlarının sohbetleri eşliğinde, “Ne fazla ne noksan / sadece doksan / sadece doksan” dedin.
Tüm şiirlerinin arasında, yazdığının ertesi günü -belki de- güncelliğini yitirecek tek şiirindir bu.
Daha nice doğum günü kutlamaları nasip olsun sevgili Gerez.
Dalia MAYA
22 Haziran 2016
Bu yazı Şalom Gazetesinin 06/01/2016 tarihli sayısında Dalia MAYA’nın İsimsiz adlı köşesinde yayınlanmıştır. İlgilenen için link:Ne fazla ne noksan, sadece doksan
Yorum yazılmamış.