Belki de her şeyi unutup gitmek gerekiyordu hayattan. Bırakıp gitmek, akışında. Kendin olduğunu sandığın kendinden gitmek…
Oysa biz giderken, derisini bırakıp giden bir yılan misali bırakırken üstümüze giyindiğimiz elbiseleri, hemen aynı anda, başka bir elbiseye bürünüyorduk.
İyi ve kötüyü bilme ağacının meyvesini yemişti Havva, aynı meyveden yedirmişti Adam’a. O gün bu gündür biliyordu: çıplaklığını biliyordu. Bildiği yetmezmiş gibi yargılıyordu kendisini: Çıplaktı işte! Utanıyordu çıplaklığından. Korkuyordu hatta zarar görmekten. Tanrı deri giysisini giydirdi üstüne.
Yine de o, biliyordu: Çıplaktı! Deri giysisine rağmen çıplaktı ve utanıyordu bu çıplaklığından. Örttü. Daha örttü. Daha da örttü. Örttükçe örttü üzerini çıplaklığının.
Örttükçe daha çok görüyordu. Gördüğü gibi görülüyordu da. Gözleri ele veriyordu çıplaklığını. Ruhunun tüm anları bir ışık huzmesi ile yansıyordu tüm çıplaklığı ile. Açıkta idi işte! Savunmasız.
***********
Bir mucize!
Bir mucize eseri bir günlük yağ 8 gün boyunca yanmıştı Helenlerden geri alınan Mabed’de. 8 gün kutsal yağın yeniden üretilmesi için gerekli zamandı.
***********
Bir mucize eseri kendine bakıyordu insan 8 gün boyunca yanan ateşe baktıkça. Kendisi vardı ateşte. Alevin rüzgarla dansının her anında kendisini görüyordu. Gerçekliğini görüyordu. Ne olduğunu. Üstüne örttüğü elbiselerden bağımsız, kim olduğunu. Tabi ne olmadığını da. Her şeyi ve hiç bir şeyi görüyordu.
Mucize bu idi belki de: Her nefesle gelen farkındalıktı.
An be an, 8 gün boyunca, her gün bir arttırılan mumların alevi bir parça daha fazla görmesini sağlıyordu: Mucize kendini fark etmekti belki de. Çünkü ancak fark ettiğinde kabul edebilecekti kendisini olduğu gibi. Ve ancak kendisini kabul ettiğinde cennete tekrar girebilecekti insan.
Farkındalık kabulü getirdiğinde açılacaktı cennetin kapıları yeniden ona. Mucize kendini ateşle göstermişti. Ateşe bakan çıplaklığında kendi çıplaklığının güzelliğini, kendi çıplaklığının zarar görmez gücünü görecekti insan.
Yaşamın anlamdan çok, görevle bütünlendiğini görecekti. Görevin ise kendini fark etmek, kendini kabul etmek ve kendini sevmek olduğunu. Çünkü ancak kendini sevdiğinde yayabilecekti şefkat ışığını tüm yaradılana. Mucize şefkate ermekti belki de. Karanlıktan aydınlığa çıkmaktı çünkü şefkat.
***********
Mucizemiz ve ışığımız farkındalıkla yansıtsın ruhumuzun en çıplak halini gözlerimizden bu Hanuka bayramında. Çünkü ancak, özündekini yansıtır insan yaşadıkça. Işığınız her daim parıldasın güneş gibi üzerinizde, parıldasın ki, içine gömüldüğümüz karanlıklardan aydınlığa çıkalım hep birlikte…
Hag Hanuka Sameah ve Mutlu Noeller ve İyi bir yeni yıl… Her neyi kutluyorsanız <3
Dalia Maya
24/12/2016
One comment