Her şeyden önce, şunu söylemek isterim: Gençler, bu yazıda size bir davet gizli…
Son günlerde birçok dostumun evinde yemekler daha bir özenle pişiyor, sofralar daha bir neşeli. Kahvaltılar daha bir uzun sürüyor. Hanuka Bayramı ya da yeni yıl değil bunun nedeni. Ya da doğrudan bu değil. Uzaklarda yaşayan çocukların kısa bir süreliğine de olsa, tatil için eve dönmelerinden dolayı bu sıcaklık. Kucaklaşılıyor, sohbetler muhabbete dönüşüyor, çocuklar göç sandıklarından meselelerini çıkarıp seriyorlar masaya anne babaları ile kahvelerini yudumlarken. Yapabildikleri var, yapamadıkları var. Hayalleri, zorlandıkları. Yürüyorlar kendi geleceklerine doğru. Ve onlar yaşam yollarında daha uzaklara doğru yürüdükçe toplumun geneli ile bağları ister istemez zayıflıyor. Ben senin çocuğunun, sen onun çocuğunun nerede ne yaptığını bilmez oluyoruz. Sevgi daim belki ama kopuş kaçınılmaz. Bilmeyince, bilmedikçe yabancılaşma başlıyor.
Oysa her birimizin bir diğerine, her birimizin kurumlarımıza, kurumlarımızın ise her birimize ihtiyacı var. Bilmediklerimizi duymaya, duydukça da birbirimize katkıda bulunmaya ihtiyacımız var.
Çünkü…
Ya yapmadıklarımız, bilmediklerimiz, sormadıklarımız bizi birbirimize bağlayacak bağlardıysa. Ya her çocuğumuz, gencimiz hayata atıldıkları coğrafyalarda, burası ya da orası fark etmiyor, “ben” olma çabasında koştururken hayatlarını kendi -nispeten- küçük çevrelerinden fikir, destek alarak kurmaya çalışmak yerine bütün toplumumuzun desteğine, katkısına açık bir şekilde kurma şansına sahip olabilselerdi?
Yaşam alanlarımız sınırları aşarken, gençlerimiz büyüdükleri ortamların dışında bambaşka coğrafyalarda (ya da aynı ülkede) göreceli olarak daha küçük networklerin ortasında hayat kurmaya yelken açarken üstelik de bunu belki de bir ve iki önceki nesillerin bilmediği mesleklerde iştigal etmeye çalışırken, bunca yabancılaşmanın orta yerinde, -yine de, her şeye rağmen bir bağ kurmayı, binlerce km mesafeyi -hele de teknolojinin yardımıyla- en azından algısal düzeyde yok etmeyi başarabilir miydik? Uzaklardaki gençlerimizin toplumumuza aidiyetini onların ihtiyaçlarını göz önüne alarak güçlü kılabilir miydik? Uzak ya da yakın fark etmeden birbirimize katkı sağlamaya çalışarak kocaman bir sevgi ailesi olabilir miydik?
Her şeyden önce, sanat alanında, teknolojide, bilimde ya da şu an bilmediğim, bilemediğim herhangi başka bir meslekte Avrupa’da, Amerika’da, burada Türkiye’de ya da her nerede olursa olsun herhangi bir meslekte kimin nerede hangi yolda yürümekte olduğunu konuşmak ve sormak istedim her birine: “Neredesin, ne yapıyorsun, olduğun yerde yaptığın işte seni neler heyecanlandırıyor, nerelerde zorlanıyorsun?” Çünkü bilmekle başlayacaktı bağ kurma hali. “Ve biz İstanbul’daki geçmişini oluşturan Türk Yahudi toplumu -her birimiz birey olarak ya da kurumlarımız aracılığıyla toplum olarak- senin bu soruna ya da sorununa yardımcı olabilecek ne yapabiliriz? Biz, senin bu yaşam göçü sandığına nasıl bir güç katabiliriz?”
Kim bilir belki senin sorunun cevabı bende zaten vardır ya da yarın rastlayacağım dostumdadır. Konuşup bildiğimiz zaman, tek bir gencimizin meselesini her birimizin meselesi kabul ettiğimizde hepsine beceremesek de hiç değilse bir kısmına güç kazandırmanın mutluluğunu hep birlikte yaşayacağız.
Bu soruları düşündükçe, hayal kurdum. Kimi büyük, kimi daha küçük hayaller kurdum. Ama eksikti elimdeki bilgi. Kimin nerede ne yaptığını ve en önemlisi neye ihtiyacı olduğunu bilmemek hayalim yolunda ilerlememin önündeki dev bir engeldi. Müze üzerinden bir hayal kurdum önce. Dev bir hayaldi, ilerleyemedim, altında kaldım. Derken Şalom Dergi toplantısında paylaştım fikrimi, Dergi onayladı, Sevgili Karen Kohen sımsıcacık yüreği ile destek çıktı.
Dev hayallere minik adımlara ulaşılabilirdi belki de. O hayalin ilk adımını atmaya karar verdik. Gençlerimizle beş soruluk kısa röportajlar yapmayı düşündük. “Neredesin, ne yapıyorsun, heyecanların neler ve bence en önemlisi senin için ne yapabiliriz?” Soralım, duyalım, duyuralım, birlikte düşünelim istedik. Benzer bir çalışmayı müzenin yeni bir projesinin göç teması altındaki kısmına da dahil etmek istedik bu arada. “Biz sizinle aramızdaki bağı güçlendirecek bir köprü olsaydık, sizin için ne yapabilirdik?”
O yüzden bu çağrı size sevgili okurlarım, bize ulaşın, sizler ulaşın ya da gençlerimizi bilgilendirin onlar ulaşsın. Mail adresim maya.dalia@yahoo.com. Bana yazın. Nerede olduğunuzu, ne yaptığınızı yazın. İletişime geçelim, sorularımızı soralım, cevaplarımızı alalım. Yavaş yavaş yayınlamaya başlayalım dergide.
Sonra… sonra geleceği hep birlikte daha büyük güçle yaratalım. Göç sandıklarınıza bir topluma ait olmanın gücünü katalım. Haydi, o geleceği kuracak parmaklar klavyeye, maya.dalia@yahoo.com
Dalia Maya
Bu yazı Şalom Gazetesinin 28 Aralık 2022 sayısında Dalia Maya’nın İsimsiz isimli köşesinde yayınlanmıştır. İlgilenen için link: https://www.salom.com.tr/koseyazisi/124175/goc-sandigina-guc-katmak
Yorum yazılmamış.