İncir ağacı… ama en çok da “ağaç inciri”… Başka bir güzel olur dalından koparılıp da yenen meyvenin lezzeti. Nasıl da tırmanırdık ağaç tepelerine, en güzel, en olgun inciri koparıp da, o daha henüz ağacında iken bile reçel gibi tatlı, o hep yumuşacık ama içinde sakladığı tohumları dişlerimizin arasında çıtır çıtır eden inciri ağzımıza atabilmek için… Gamsız, tasasız, aklımızda o incirden başka bir şey olmayan günler… Sadece çocukça kahkahalarımız etrafta çınlayan… belki sadece “aman, sütüne dikkat” Öyle ya sütünün değdiği yerde siğil çıkarmış. Bu sakınma bile bir parçası idi oyunun. Siğilden çok, sütten sakınmanın oyunuydu bizi ilgilendiren. Aklımıza bile gelmezdi, ağaçtan düşebileceğimiz. Düşerdik de bazan. İçimize ruhumuza işlemiş korkular olmadığından olsa gerek, bir şey olmazdı kimseye genellikle. Belki de hayatı hafife almanın esnekliğinden… Kalkar devam ederdik eğlenmeye…
Ya da bazan, çam kozalaklarının peşinde… İçinden fıstıkları toplayıp, sivri bir taşla kırarken… Aklımıza bile gelmezdi, fıstık niyetine parmağımızı yaralayabileceğimiz. Sık sık vururduk taşı parmağımıza. Ne gam! Yaralanırdık bazan.,.. Biraz acı, biraz gözyaşı belki, ama hemen ardından fıstığın o kabuksu lezzeti öne çıkardı anında.. Öyle ya, adını koymamıştık ama bilirdik içten içe vücudun kendini iyi edeceğini… İyileşme mekanizmasının yaşam coşkusu ile dolu olan insanda çok daha etkin çalıştığını….
Şimdi ise, adını koyduk. Kanıtlıyorlar bilim insanları sistemin nasıl çalıştığını. Okuyoruz, öğreniyoruz. Adını koyduk, ama adını koyarken, gamsızlığı unuttuk, yaşamın hayhuyunda bıraktık coşkuyu bir yerlerde. Biliyoruz, ama çalıştırmıyoruz sistemi. Almıyoruz, alamıyoruz hayatı hafife, unuttuk oyunu da, ve hatta yaşamın da aslında bir oyun olduğunu.
Bu sabah selam olsun ağaçlara… Çocukluğumuzun ağaçlarına.. Ve ağaç incirlerine… sarılıp onlara teşekkür edelim yürekten… Koparalım bir inciri dalından, tadına vara vara, damağımızda evire çevire yiyelim. Ya da kapıp bir kozalağı kıralım tüm fıstıklarını; hepsini birden dolduralım ağzımıza, dolu dolu yaşayalım çocukluğumuzdan gelen o lezzet anını. Hatta henüz daha yutmadan atalım kocaman bir kahkaha, sırf eğlencesine.
Katalım, yeniden, coşkuyu yaşama.
Dalia Maya
21/08/2013
07:55
Yorum yazılmamış.