Aralık 11, 2024

Alışkanlıklar mı dediniz?

Alışkanlıklar mı dediniz?
Hayatı zaman içinde yaşamayı öğrendik oysa hayat üst üste binen bir deneyimler silsilesi idi. Yaşanan ilk deneyimden itibaren o deneyime bedenimizin verdiği tepkinin bir yan ürünü olan hislerimize bağlı olarak geliştirdik sonraki deneyimlerimizi. Bazan “iyi” diye niteledik, mutlu olduk, güldük eğlendik, bazan “kötü” diye değerlendirdik, üzüldük, ağladık, dikkat edilecekler, sakınılacaklar listesine attık. Alışkanlıklar oluşturduk böylelikle, yaşam alışkanlıkları, düşünce alışkanlıkları, hatta kalıplar oluşturduk. Kalıpları oluşturdukça, zaten hep bir yerlere yetişme telaşesi içinde olduğumuzdan, o kalıplara dayanarak çözmeye çalıştık tüm sorunlarımızı. Davranış kalıplarımız da oluştu arada. Benzer etkilere, benzer tepkiler vermeye başladık. Etki tepki mekanizması içinde bir konfor alanına saklandığımızı fark etmeden, yerleştik iyice bu alana, kararlarımızda ve davranışlarımızda özgür olduğumuzu sanırken sınırladık, hapsettik kendimizi kendi yarattığımız düşünce kalıpları içinde. Endişeler biriktirdik, korkular şekillendirdik, sakınmaya başladık değişik, yeni ve farklı olandan. Alışkanlıklar edindik, ister istemez ötekileştirdiğimizi bir şeyleri fark etmeden yerleştiğimiz yumuşacık mindere. Öyle bir minder ki, yumuşaklığında huzur bulduğumuzu sandık, ama biz gömüldükçe o yumuşacık yastığa, yastık büyüyüp adım adım hissettirmeden boğmaya başlamıştı bile bizi.

Nöro-plastisite denen bir bilim dalı ile tanıştım son dönemlerde. Beynin çalışma prensipleri üzerinde araştırma yapan bilim adamları, beynin öğrenme prensibinin nöronların ateşlenerek nöron yolları oluşturmak olduğunu bulmuşlar. Bu yollar bir kere oluşturuldu mu, tekrar yolu ile daha rahat kullanılır hale geliyorlar. Doğadan örnek verirsek, her 3 ayda bir çocuklarla ormana piknik yapmaya gittiğimizi düşünebiliriz. İlk gittiğimizde çadırımızı kurmaya uygun bir yerleşme alanı belirleyebilmek için uzun bir zaman, arana arana, yüksek dikenli ot ve çalıların arasında dolaşmamız gerekecektir. Yerleştiğimiz bu alandan memnun kaldıysak, ve güzel deneyimler yaşadıysak, ertesi sefer de aynı yere gelmek isteriz. Bu sefer aynı yere ulaşmak biraz daha kolay olacaktır. Ziyaretlerimiz arttıkça, ormanın içinde kendimize gizli bir patika oluşturmamız işten bile değildir. Her attığımız adımda, ayak izimizi bırakırız ormanda. Patika oluştukça otomatik olarak oraya yönelir adımlarımız. Beynimiz de bu şekilde işliyor işte. Alışkanlıkları tekrarladıkça, nöron izlerimizi bırakıyoruz. Nöron izleri önce patikaya sonra ana yollara dönüşüyor. Benzer durumlarda, farkına bile varmadan, otomatikleşen tepkimizi veriyoruz. Çarpım tablosunu ezberlerken ne kadar zorlanırsak zorlanalım, bir kere ezberledikten sonra hiç düşünmeden cevaplayıveriyoruz: altı kere altı otuz altı.

Alışkanlık kulvarında yüzdükçe, unutuyoruz her yaşanana başka türlü bakmanın da mümkün olduğunu. Yavaş yavaş o konuda köreliyor yaratıcılık becerilerimiz. Yaratıcılık yolunu kullanmadıkça örümcek ağları sarıyor yolun her tarafını. Zor bir deneyimle karşılaşınca, çırpınıp duruyoruz çözümsüzlüklerin denizinde.

Oysa her soruna bakmanın başka bir yolu daha vardır her zaman. Nöro-plastisiteyi çözüm üretmek ve yaratıcılığı geliştirmek için kullanmak da mümkün, İlk başta zor gözükse de farklı bakış açılarından bakıp, soruna değil, çözüme odaklanmak yepyeni deneyimler, yepyeni yollar açacaktır önümüzde.

Musevi camiasının kutlamakta olduğu Roş Aşana bayramı (yeni yıl) kendimizi dinleyip, özür dileyerek geçmiş hatalarımızdan vaz geçme dönemi. Yaratılışın doğum günü kendimizi kendimizden yeniden yaratma dönemi bir anlamda da. Gelin bu sefer yıllardır ritüele dönüşmüş kutlamaların dışına çıkalım. Kırmayı deneyelim alışkanlıklarımızı bir şekilde. Yıllardır kurduğumuz bayram soframızda fazladan bir tabak koyarız Eliyahu HaNavi (İlyas Peygamber) için. Gelin bu sefer, bayram neşesini taşıyalım yüreğinde yalnızlık, yokluk bilincini yaşatan bir kardeşimizin evine. Neşe ile ışıldayan evimizde her zamanki gibi Eliyahu HaNavi’yi -eğer gelirse- kabul etmeyi seçmek yerine, biz alıp yemeklerimizi, kuralım onun sofrasını, paylaşalım bayram coşkusunu şimdiye dek düşünmeden ötekileştirdiğimiz, hiç tanımadığımız bir ailenin yuvasında. Dokunalım yaşamlarına, hissedelim, bayramın aslında kutlamak değil yaşamı yüceltmek olduğunu. Ve yaşamın ancak eylemle yüceltilebileceğini….

Yepyeni deneyimlerin yüreklerdeki yaşam coşkusunu güçlendireceği bir yeni sene olsun, her birimize. SHANA TOVA U METUKA

Dalia MAYA
29/08/2013
09:41

 

 

Benzer yazılar

Yorum yazılmamış.