Bir yaşam mekanı olarak düşündünüz mü hiç sokakları? Yaşayan canlı bir organizma olarak… Sokak çoğu zaman geçiş alanıdır insanın. Bir yolculuktur bulunduğunuz yerden varacağınız hedefe gidişte… Geçerken o anki durumunuza göre izlediğiniz… Aceleniz mi var, koştura koştura bir sinemaya mı yetişiyorsunuz mesela… Yoksa bir ilkbahar gününün ılıman güneş ışınlarının altında salına salına etrafınızı seyrede seyrede dolaşıyor musunuz?
Peki ya kaç kere değişir bir sokağın manzarası, yaşamı, ruhu insan hayatına? Sahi ruhunu ruhunuza kattınız mı hiç bir sokağın? Bir caddenin?
Hele İstiklal Caddesi gibi bir caddenin ? Bir dönem insanların en şık kıyafetlerini giyerek gittiği İstiklal Caddesi. Çocukluğumla ilk gençliğim arasında özellikle festival döneminde bir filmden öteki sinemaya olmazsa olmaz koşturmalarım. Derken değişen cephesiyle gidilmekten korkulan bir caddeye dönüşmüştü. Zaman geçti, tekrar gündeme geldi İstiklal Caddesi. Şimdilerde ise bildiğimiz, sevdiğimiz mekanların teker teker kapanma haberleri geliyor İstiklal caddesinden. Kökten bir dönüşüm yaşıyor İstanbul, toplumu ile, ekonomisi ile, yaşam şekli ile… Sanat galerileri, cafeleri, bildik geçmişten gelen mekanlar… teker teker indiriyor kepenkleri… Görüyoruz, üzülüyoruz, babadan evlada emek vermiş, hizmet vermiş kimilerine sürdürebilmeleri için İstiklal Caddesinde yaşamlarını destek vermeye çalışıyoruz.
Görmediğimiz, ya da görüp de pek fazla konuşmadığımız belki de sıklıkla yürüyüşlerimize melodi katan sokak çalgıcıları… Onların da nasıl değiştiği… Bir arkadaşının önerisiyle, hiç de kimseyi tanımadan İstanbul’a gelen Michal’i dinliyoruz müzenin toplantı odasında. O ve arkadaşları İstiklal Caddesinde çalarak başlamışlar İstanbul’daki yaşamlarına. Michal İran kökenli. Israil’de doğup büyümüş. Müzik eğitiminde bir arayışa girdiğinde bulmuş kendini İstanbul’da. Sokak çalgıcıları açısından belki de en güzel döneminde İstiklal Caddesinde söylüyormuş. İbranice söylüyormuş. O dönemde rastlamamışım ona. Oysa nasıl da derin, nasıl da içli söylüyormuş. İbn Gabirol gibi dev şairlerin sözlerini, kendi yazdıkları müzikler üzerine, ve kendi sözlerini İbranice söylüyormuş İstiklal caddesinde. Farklı olanın ötekileştirilmediği, tersine güzel olanın merakla takip edildiği, yaşamın paylaşıldığı günlerde… İstiklal Caddesinde başlayan Light in Babylon macerası zamanla youtube’da milyonlarca takipçiye, uluslarası müzik festivallerinde konserlere dönüşmüş. Artık sokakta söylemiyorlar… İstiklal caddesi de zaten eskisi gibi değil diyorlar…
“Balkanlarda gezerken, bazı arkadaşlarımın önerisiyle 2010 yılında Avrupa Kültür başkenti olduğunda geldim İstanbul’a. Müzik eğitimim için geldim. Ve İstanbul’ adımımı attığım an! O an, sanki geri dönüşü olmayan bir andı hayatımda. Bir hazine keşfetmiş gibiydim.”
Hiç kimseyi tanımadan geldiği İstanbul2da daha ilk günden Kadıköy’de annesi ve anneannesi ile yaşayan ve ona kucak açan bir Yahudi kız ile tanışıyor. İlk günden “gelip bizimle kalabilirsin” diyor tanışıtığı kız. “istediğin kadar kal, bir gün, bir ay, bir yıl” Alıp onu eve getriyor ama kendisi şehir dışına çıkıyor. “İnanılmaz bir iletişimdi” diye anlatıyor Michal “İnanılmaz bir kimya. İngilizce bilmiyorlardı, ben de tek kelime Türkçe konuşmuyordum.”
Zaman içinde başkaları ile tanışır. Müzisyenlerle. Ve İstanbul’daki büyük potansiyeli görür. “Belki burada kalmak, İsrail’de okulda eğitim almaktan daha iyidir benim için” düşüncesiyle İstanbul’u seçer. “İstanbul’la buluşmam o denli güçlü idi ki… İstanbul’a adım attığım andan itibaren çok daha yaratıcı hissediyordum kendimi. İstanbul bir çok yönden bana bir çok kapı açtı”
Eşi Julien’le yine İstanbul’da tanışır. İstanbul kulüplerle dolu olduğu kadar bir çok genç müzisyenin sokaklarda çaldığı enerjik ve yaratıcılık ruhunu besleyen bir ortam sunmaktadır. Grupta birlikte çalıştıkları Metehan ile tanışır. Bir darbuka öğretmeni bulur. Sokaklarda çalmaya başlarlar. “ O dönemde İstiklal Caddesi çok popüler idi. İbranice söylüyordum, biraz geleneksel ama bana özgü. Bir gün bir küçük kulübün yöneticisi yanaştı yanımıza, gelin bizim kulüpte söyleyin diyerek. Macar Müzik festivali direktörü duymuş müziğimizi biz davet etti. İlk demo albümümüzü amatör bir şekilde çektik. Yavaş yavaş sokaklardan çekilme zamanımız geliyordu. Artık sokakta çalacak öğrenciler değildik. Üstelik İstiklal caddesi de eski İstiklal Caddesi değildi.” Derken iki İngiliz müzisyen daha katılır aralarına Almanya’dan daha büyük bir festivalde çalma daveti alırlar.
“Ben hala öğreniyorum… Bir sonraki aşamaya geçmek için, önce internet sitemizi yapmayı öğrendik. Nasıl bir web sitesi yapmalı, nasıl yönetmeli, nasıl videolar çekmeli, kendi kendinin temsilcisi nasıl olunur, bir festivale nasıl baş vurulur, kendi imajının ve kendi sesinin nasıl fakrında olunur… “
Tabi ki çok zamanlarını alır. Ama müzik dergilerine yollayabilecekleri daha profesonel bir albümleri ve İsviçre’de, Almanya’da iletişimde oldukları ajanslar vardır artık.
İstiklal Caddesi , ilk gözağrıları çağırmaz mı hala onları?
“Daha bir süre ara ara çaldık İstiklal’de. Ama cadde değişmişti artık. Aynı his değil. Üstelik bizim de daha az vaktimiz var. Yazık, ama İstiklal kültürü de yok oldu arada. Şimdi daha çok Suriyeli gruplar var, onlar da fena değil ama amaç farklı. Biz İstiklal’de olduğumuz zaman orada farklı uluslardan bir çok genç müzisyen çalıyordu. Farklı tarzlar vardı. Başlangıçta 4 gruptuk. Aramızda anlaşıyorduk. Zamanlamaları, kim nerede, ne zaman, ne kadar çalacak konuşuyorduk.”
Light in Babylon Aralık ayında ikinci albümünü piyasaya çıkardı. Onlarla konuştuğumuzda Almanya’da ve Akara’daki konserlerine hazırlanıyorlardı.
İstiklal’de doğan Light in Babylon hem güçlü sesi ile hem de insanın isteyince kendi kendine neleri başarabileceğini görebilmek adına takip edilmeye değer. En güzeli de 3 farklı ülkeden insanın birleşip belki farklı gelenek ve göreneklere de sahip, dünyada kopan tüm din kavgalarına ve doğudaki kargaşaya rağmen bu samimi müziği icra etmesi! üstelik sokağın ruhuyla bizden de biri olduklarını hissettirmeleri..
Müziği evrensel kılan da bu birleştirici ruhu değil mi zaten?
KİMLİK
Vokal: MICHAL ELIA KAMAL
Gitar: JULIEN DEMARQUE
Santur: METEHAN CIFTCI
Perküsyon : STUART DICKSON
Bas Gitar: JACK BUTLER
ONLAR HAKKINDA YAZILANLAR:
Amerika’dan Avustralya’ya, İstanbul’dan Yeni Zelanda’ya, Makedonya’dan Kanada’ya dünyanın dört bir köşesinden, ve tabi ki İstanbul’dan Light in Babylon hakkında
- Siz barışın elçilerisiniz.
- Güzel, pür ve sade..
- Harika bir müzik füzyonu…
- Müziğine aşık oldum. Sanırım başka bir hayatta İstanbul’da doğmuş olmalıyım.
- Kültürüne, lezzetine, müziğine aşık oldum.
- İstiklal’den her geçtiğimde, gözlerim grubunuzu ve kulaklarım sesinizi arıyor.
- Nasıl açık ifadeli etkin bir güç!
- Bilinmeyen altın bir dünyanın ışığı ve heyecanı. Sadece ruhu canlandıran bir müzik bunca insanı birleş
- Bu çirkin ve zehirli dünyaya delice bir cevap gibi müziğ
- Müziğiniz hepimizin yaşadığı modern dünyada taze bir nefes. Melodik olarak büyüleyici, ritmik olarak heyecan verici, cüretkar,, farklı, tazeleyici bir şekilde doğal ve gerçek, dokunulabilir ve havai. Sadece müziğinize değil ama canı ruhunuza da aşık oldum. Bravo. Kulaklarım, yüreğim ve ruhum tanrısal bir titreşimle beslendi ve daha fazlasına aç ş Ona aşık oldum. O gerçek bir kadın… Dünya üzerindeki herkesi öldürebilecek gözler. Böylesi kadınlar için yaşamaya değer… ya da hatta ölmeye değer.
Dalia MAYA
Ocak 2017
Bu yazı Şalom Derginin Ocak 2017 tarihli 63. sayısında yayınlanmıştır. İlgilenen, yayın tarihinden 3 ay sonradan itibaren http://dergi.salom.com.tr linkindeki arşivden orijinaline ulaşabilir.
Yorum yazılmamış.