Kullandığımız terimler ne kadar da insanların ve toplumların algı ve inançlarının etkisinde. Farkında olmasak da beynimiz bu terimlerden etkileniyor. Hayalinizin “peşinden koşmak” mesela… Sanki siz hayalinize doğru adım attıkça hayaliniz de önünüzden uzaklaşıyormuş gibi. Küçükken yaz aylarında pazar günleri ailemle plaja giderdik. En çok Sarıyer Altınkum ve Kilyos plajlarına. Kumsaldan yürüyerek denize girdiğimiz, metreler boyunca derinleşmeyen suyun içinde babamla o günlerin anısı hala yüreğimde… Babam bize yüzme öğretecek ya, suda daha uzun kendi kendimize ilerlememizi sağlayacak ya… Oyuna çevirmişti bu eğitimini. Diyelim dipte yüze yüze ilerleyerek bacaklarının arasından bir köprü altından geçer gibi geçeceğiz.Ya da biraz daha derin bir noktada, ayaklarımızın yere değmediği yerde ilk kulaçlarımızı atıyoruz. Ona doğru süzülüyoruz suda. Acemi halimizle yoruluyoruz tabi ki. Babama ulaşmak bir hedefe, bir dinlenme noktasına dönüşüyor. Birkaç kulaçta yoruluyoruz. O ise, her seferinde bir tık daha ilerlememiz için, güçlenmemiz için bir iki adım ileri giderdi. Biz yüzdükçe ona yaklaşacağımıza hedefimiz olan babam bizden uzaklaşırdı. Hayalinin “peşinden koşmak”, “hayalini kovalamak” sözleri bende böyle bir uzaklaşmayı çağrıştırıyor. Oysa insan hayalini gerçekleştirmeye karar verdiği ve hayaline yönelik adımlarını atmaya başladığı an, hayali de onu bekliyor. Yürüdüğü yolda hayallerine giden kırmızı halı her adımda önünde biraz daha netleşiyor. Yol her adımda kısalıyor. Hayali insana yakınlaşıyor. Yeter ki insan korkuda durmak yerine heyecanlarını gerçekleştirmek üzere adım atsın. Nerede olmak istiyorsa o yöne baksın ve onun gerektirdiği yolda yürüsün.
Ben kendimi bildim bileli yazdım. Bildim bileli kendimi de dünyayı da yazı yazarak keşfettim, anladım, fark ettim. İdrak ettim. Yazı yazarak dünyayı anlamlandırdım. Kendimi de öyle. Yazmak benim için içten gelen, olmazsa olmaz bir çalışma idi. Hala da öyle. Resim yapmayı hiç özlemedim ama yazamadığım gün kendimden uzaklaştım. Yazmaya geri döndüğümde kendimi buldum. Yollarım hep kendime çıktı. Kendi üzerimden de dünyaya. Seyahatlere çıktım, gittiğim yerlerde yazı üzerinden kendimi buldum. Yıllar sonra -siz okurlarımın da etkisi sonucu- bu yazılarımın bir kısmını bir kitapta toplamak hayalim, niyetim ve şansım oldu. Farklı coğrafyalarda gerçekleştirdiğim yolculuklardan damıttıklarımı, sorgulamalarımı, farkındalıklarımı, duygu ve düşüncelerimi paylaştığım -bir kısmı bu köşede, bazıları sosyal medyada yayınlanmış, kimi bu kitaba özel kaleme alınmış yazıları sevgili yayıncım /editörüm Zerrin Yılmaz Çelebioğlu’nun küratöryel çalışması ile bir araya getirdik. Ayrık Otu’nun İçsel Yolculuğu böylece doğdu. Ben bu yazıları kaleme alırken bunları bir kitaba dönüştürmek gibi bir hedefim de hayalim de öncelikli olmamıştı. Yazma eyleminin kendisi benim için zaten o anda bir hayali, bir varoluşu gerçekleştirmekti. Yazmak, kendimi kendime anlatmak. Ve paylaşmak. En güzeli de paylaştıklarımın siz okurlarımda anlam kazanmasıydı. Okurlarıma değmesiydi. Bazan bir gözyaşına ya da bir gülücüğe bazan bir farkındalığa dönüşmesi. Kendini bile anlamayan, anlaşılamadığını hisseden, ayrı kalmış otun kendini şifalandırmasıydı yazmak benim için. Bir de belki de burada dile gelmesi gereken, baskı öncesi son okuma tamamlandığında bu ayrık otunun artık bir ayrık otu olmadığını fark etmesi.
Hayatta merak ve heyecanlarımız doğrultusunda attığımız her adım bizi kendimize çıkartıyor. Dilerim ‘Ayrık Otu’nun İçsel Yolculuğu’ ilginizi çeker, dilerim okur ve beğenirsiniz. Okumaz-beğenmezseniz, canınız sağ olsun. Ama okur da bu okumalardan keyif alırsanız, yeri gelir bir gülümseme, yeri gelir bir göz yaşı olursa bir cümle size ez cümle kendinize bir katkı sağlarsanız işte bu bana en büyük hediye olur. Ben bilmesem de.
Dalia Maya
Bu yazı Şalom Gazetesinin 7 Şubat 2024 sayısında Dalia Maya’nın İsimsiz isimli köşesinde yayınlanmıştır. İlgilenen için link: https://www.salom.com.tr/koseyazisi/130745/bir-hayalin-izinde
Yorum yazılmamış.