Ekim 04, 2024

Dünyanın kemanları istanbul'dan geçti

Müzik alanında dünya çapında bir ilke sahne oldu Cemal Reşit Rey Konser salonu geçtiğimiz günlerde. Dünyaca ünlü keman yapımcıları Weinstein’ların koleksiyonlarından yüzlerce yıllık çeşitli kemanların sergilendiği “Dünyanın Kemanları Festivali”nde kemanın farklı dönemlerde kimi zaman meşhur Stradivarius kemanlarına eş bir ses verebilmek üzere, kimi zaman da ihtiyaçlar doğrultusunda nasıl farklı şekillerde üretildiğini gözlemledik. Aynı zamanda farklı ülkelerden tanınmış keman sanatçıları, CAKA (Cihat Aşkın ve Küçük Arkadaşları) Okullarının yıldızları ile olduğu kadar, minik öğrencileri ile de aynı sahneyi paylaştılar. Kimi zaman birlikte çaldılar, kimi zaman öğrencileri dinleyip yorumlar yaptılar. Anadolu’nun kemençesinden Avrupa’da kemana müzik konuşuldu, müzik solundu. Caka okullarının kurucusu ve idarecisi Cihat Aşkın, İngiltere’den gelen Maestro Rodney Friend, İsrail’den Arap ve İsrail müziğini Orta Doğu müziği adı altında birleştirerek bir barış elçisi gibi de görev yapan Yair Dallal, Yunan keman sanatçısı Danai Loukidi, Rüzgar Suya Yazdı kitabı ile tiyatrocu, yazar Cemal Ünlü ve daha nice önemli isim bu festival için bir araya geldi. Sizler için festivali izledik, onlarla sohbet ettik. Müziğin yaşamımızdaki yerini dününü ve bugününü sorguladık, kemanın dünyadaki yüzyıllar süren serüvenini takip ettik. Üçüncü nesil keman yapımcısı Avshi Weinstein’ın İstanbul’daki atölyesine girdik. Gözlerimizin önünde bir kemanın parçalarına ayrılıp, bakımının yapılarak yeninden yaratılmasına şahit olduk. Bu çok kapsamlı festivali dergimizin sayfalarına konuk ettik. Kim bilir müziğe küçük yaşlardan başlamak önemli olsa da merak insanın içine bir kere düşmeye görsün kişinin her yaşta ilgi alanının peşinden koşabileceğini hatırlamak ve belki de festivalin bundan sonraki yolculuğunda daha kalabalık kitlelere ulaşabilmesi için siz okurların kulaklarına biraz su kaçırmaktır yaptığımız.

Cihat Aşkın ve Küçük Arkadaşları (CAKA Okullarını) tanıyalım
Caka Okulları müzik otoriteleri tarafından dünyanın önde gelen keman virtüözleri arasında adı sayılan Cihat Aşkın’ın 2001 yılında başlattığı ve süre gelen zaman içinde toplumumuz çocuklarının keman ve benzeri çalgılarla tanışmasını sağlayan projesidir. Bugün yaklaşık 120 öğrencinin okul dışı saatlerde müzik eğitimi gördüğü CAKA okulları İstanbul (Beşiktaş ve Küçükçekmece), Ankara, Bursa, İzmir, Kayseri, Mersin, Afyon’da hizmet vermekte. İlk öğrencileri arasından müziğe gönül verip yaşam yollarını müzik üzerine çizmek isteyenler bugün yurt içi ve yurtdışında müzik eğitimlerini tamamlamış ve uluslararası sahnelerde isimlerini duyurmaya başlamışlar.

Küçükçekmece Belediyesine alkış
Festivalde şahit olduğumuz önemli bir olay da Küçükçekmece Belediyesinin imzasını taşımaktaydı. Zira bu belediyenin sponsorluğunda Caka okulları Küçükçekmece’de bir şube açarak bölgede yaşayan çocukları eğitmeye başladı. “Bu çocuklar özellikle yetenekli çocuklar olarak seçilmedi. Bizim için özellikle iyi bir deney oldu” diyerek açıkladı Cihat Aşkın Küçükçekmece Belediyesinin projesini. “Hiç yetenek sorgusu yapmadan, sıfırdan başlattık bu çocukları. Bunlar konservatuvar öğrencileri değil. İlk defa bu proje ile başladık ve iyi sonuç aldık. Bu festivalde dünyanın en büyük kemanları yok ama, burada, sahneye çıkacak çocuklarımızın topluma kazandırılmış olmalarının sonuçlarını görüyoruz.

Caka okulları, Küçükçekmece Belediyesi Başkanı Aziz Yeniay’ın vizyonu ile inanılmaz bir kültür birikimi, kocaman bir ufuk vermiş bu çocuklara. Belki klasik müzik alt yapısı ya da eğitimi almamış da olsalar bu çocuklar ilk defa keman ile tanışıp keman çalmayı öğreniyorlar. İki senedir bu projeye katılan 20 çocuk arasından 3 öğrencinin müziğe daha da sıkı gönül verip, konservatuvar sınavlarını kazanmış olduklarını da sevinerek öğreniyoruz.

Projenin diğer önemli ayağı: Weinstein’lar
Onlar üç nesildir keman yapımcıları. Keman ve müzik ile biraz ilgiliyseniz olasılıkla onları zaten tanıyorsunuz. On yıl kadar önce, yine Cihat Aşkın ile birlikte dünya çapında diğer bir önemli programı yine ilk defa İstanbul’da gerçekleştirmişlerdi. Umut Kemanları adı altında yarattıkları bu projede Weinstein’lar koleksiyonlarında yer alan ve Holokost kurbanlarından geriye kalan kemanları sergilemişler; Cihat Aşkın da bu kemanların iyi durumda olanlarını program dahilindeki konserde çalmıştı. İstanbul’da ilk tohumları atılan bu proje daha sonra dünyanın bir çok ülkesinde gerçekleştirilmiş ve son olarak geçtiğimiz Ocak ayında Roma’da Papa’nın da hazır bulunduğu bir konserle tarihteki yerini almıştı. Festivale katılan ikinci nesil keman yapımcısı Amnon Weinstein önümüzdeki yaz aylarında Umut Kemanlarının kitabının yayınlanacağını da bizlere müjdeledi.
Weinstein’ların Cihat Aşkın beraberliğinde yine İstanbuL’da ilkini gerçekleştirdikleri Dünyanın Kemanları projesi, Umut Kemanlarının içerdiği hüzünden sıyrılıp, genç nesillere neşeyi ve müziğin barış yolundaki katkılarını aktaran bir proje. “Hem müzik çalıp hem aynı anda savaşabilir misin?” diye müziğin barışa katkısnın yadsınamaz olduğunu vurgulayan Amnon Weinstein sahip oldukları çok geniş keman koleksiyonunun arasından 20 kadarının sergilenmesi ile, özellikle küçük yaştaki çocukların ilgisini çekmek ve onların keman dünyasına bir kapı açmaları için tasarlanmıştı. Serginin neşe dolu olmasının nedeni bu kemanların çoğu zaman çalgıcıları tarafından eğlenmek ve eğlendirmek üzere tasarlanmış ve üretilmiş olması idi. Kırlarda rahat dolaşabilmek üzere baston şeklinde tasarlanmış kemandan, üçgen bir kemana; tenekeden ya da pleksiglastan imal edilmiş bir kemandan, gramofon kemana; saray salonlarında gerçekleştirilecek dansları öğretmek üzere dans üstadının melodiyi çaldıktan sonra rahatça dans hareketlerini göstermesi için cebine koyabilmesine olanak sağlayan poşet adı verilen ufak cep kemanlarına, otel odasında komşuları rahatsız etmeden rahatça çalışabilmeyi sağlayan sessiz kemandan, gerçek bir kemanın tüm özelliklerine haiz olduğu için çalınabilir özellikteki minyatür kemana kadar ya da sadece deneysel amaçla yapılmış ancak başarılı ses vermeyen ama duvarda şık bir aksesuar olarak sergilenebilecek çeşit çeşit Cemal Reşit Rey’in fuayesinde izleyicilerin incelemesine sunulmuştu. Ayrıca Fransız Sanatçı Armand’ın bir keman heykelinin kopyasına, ya da birinci dünya savaşında bir gülle mermi kovanından yapılmış minik keman sergiyi ziyaret eden çocukların şaşkın bakışları ve ilginç yorumları kadar bizleri de hayrete düşürmekteydi. Festivale çocukları dinlemek üzere gelen Maestro Rodney Friend’in bu kemanları denemek istemesi de onların ilginçliğini ortaya koymakta idi.

Gramafın keman ve resimli keman
Fotoğraf’ta üçüncü nesil Yapımcı Avshi Weinstein’ın elinde Gramofon Keman görülmekte. Cihat Aşkın az sonra bu kemanı çalacak. Her iki kemanı da bize anlatması için Amnon Weinstein’a kulak veriyoruz:
Gramofon keman özellikle ilk kayıt cihazları çıktığında kullanılan bir keman çeşidi idi. Çalgıcılar bu kemanın borusunu doğrudan kayıt cihazına veriyordu. Aynı şekilde sokak çalgıcılarının kullandığı bir keman idi. Zira boru sayesinde sesi açık alanlarda bir yere yönlendirmek kolaydı”. Vereceği sesi merak ederek çalmayı deneyen Cihat Aşkın, bu kemanın oldukça ağır ve çalması zor bir seçim olduğuna dikkatimizi çekerken, sergiyi gezen çocukların belki de en fazla hayret ettikleri kemanlardan birinin de ses kutusu olmayan bu keman olduğunu gözlemledik.

 

Cihat Aşkın’ın elindeki kemanın ise 1830lu yıllarda bir Fransız çalgıcısı tarafından yapıldığını belirtiyor Amnon Weinstein. O dönemde, arkasını resimlemesi için ressamlara verirlermiş kemanı. Resimlerde mutlaka ressamın imzası da yer alırmış.

Özellikle Fransız Krallarından Louis, sanırım 14. Louis, buna pek meraklı idi. Kemanlara kraliyet armaları ya da kralların resimleri yapılırdı. Koleksiyonumuzdaki bu kemanda Giyom Tell’in hikayesi resmedilmiş.” Cihat Aşkın’ın bu kemanı denemesini dinlerken, talihin bize hazırlamakta olduğu sürprizden ve hemen ertesi günü Cemal Reşit Rey Konser salonundan bir kaç yüz metre ileride, Hilton Sergi Salonunda düzenlenen All Design Uluslararası Endüstriyel Ürünler ve Tasarım Konferansları arasında poster dünyasının altın çocuğu Stephan Bundi’yi dinleyeceğimizi ve onun Giyom Tell operası için 1999 yılında hazırladığı posterle yüzyüze geleceğimizi bilmiyorduk.

Keman ismi nereden geliyor?
Festival süresince düzenlenen sohbetlerden biri de Maestro Amnon Weinstein, Maestro Rodney Friend, Türkiye’nin en değerli keman sanatçılarından Anadolu Üniversitesi Müdür yardımcısı Şenol Aydın ile yine ülkemizin en önemli kemancı ve şeflerinden Hakan Şensoy’un katıldığı bir yuvarlak masa toplantısı oldu. Kemanın toplumları peşinden sürükleyen bir çalgı olmasının nedenlerinin sorgulandığı bu toplantıda katılımcıların ortaklaşa kabul ettikleri en önemli neden bu çalgının insan sesine en yakın aralıkta ses veren çalgı olması idi. İzleyicilerden birinin sorusu üzerine söz alan Hakan Şensoy, keman sözcüğünü divan edebiyatında gördüğümüzü hatırlatarak bu çalgının ilk ortaya çıkışına değindi. “Keman kaşlı derler. Osmanlıda kemankeşler vardır. Kemankeşler ok ve yay yapımcılarıdır. Dolayısıyla aslında keman sözcüğü yaydan gelmektedir. Keman kaşlı da oradan gelmektedir. Bir kaynağa gerilmiş sicimden ses çıkartan şey aslında avlanırken ya da kendini savunmada kullanılan ok ve yaylardır. Keman sözcüğü de bildiğim kadarıyla oradan geliyor”.

Stradivairus kemanlarının sırrı
Hikaye Amnon Weinstein’ın mesleğini öğrenmek üzere İtalya Cremona’da eğitime başladığı dönemde geçmekte.
Okulun ilk yılları. Bilgi almaya bir çok turist geliyor ve onlara ancak yabancı öğrenciler yardımcı olabiliyor. Zira o yıllarda İtalyanlar İngilizce bilmiyorlar. Her seferinde bir öğrenci turistlere nasıl keman yapıldığını anlatıyor. Takdir edersiniz ki öğrenciler bu durumdan pek de hoşnut değil. Derken bir gün, iki Amerikalı bayanın okulu gezerken milyon dolarlık soruyu sormasıyla o gün turistlere yardımcı olan Viyanalı şakacı öğrenci tereddüt etmeden cevabı verir:
– Stradivarius kemanı yaparken başta ona kemanlarda bildiğiniz kavisi vermez. Yaptığı çalgıya bir delik açıp içine bir tüp yerleştirir. Ardından da bildiğiniz keman şeklini vermek için içine üfler. En iyisi Stradivarius’tur zira onun 11 çocuğu var. Yani, kemanlara üflemek için bolca nefes!

Bu olaydan bir ay kadar sonra okula bir mektup gelir. İki bayan turist Amerika’ya döndüklerinde İtalya gezilerini gazeteye yazmışlardır. Gazetenin manşeti ise “Stradivarius’un sırrı Cremona’da keşfedildi” şeklindedir.

Okul müdürü tüm yabancı öğrencileri odasına çağırarak bundan sonra turistleri okula alamayacaklarını bildirir. Bu sayede öğrenciler bir sorunlarını kökünden hallettiklerine sevinmiştir. Gerisini Amnon’dan dinleyelim:

Bu olaydan 30 yıl sonra, Amerika’da bir konferans veriyorum. Öğrencilik yıllarımdan bu hikayeyi anlattım. Konferanstan sonra çok hoş bir hanım bana yaklaşarak kendini tanıttı ve hikayesini anlattı: Kendisi bir müzik araştırmacısı idi. ABD’de dağ köylerini gezip değişik halk kemancıları ile eski barlarda sohbet ederek yöre insanları arasında araştırmalarını yürütürken bir gün çok uzak bir köyde bir keman yapımcısı kendisine Stradivarius’un sırrını anlatmaya başlamış. Hikayenin geçtiği yöreyi gözlerinizin önünde canlandırmanız için söylüyorum: Uzak, erişilmesi güç, yüksek dağların arasında, neredeyse unutulmuş bir köy! Sohbetin sonunda köylü Stradivarius’un sırrını bildiğini ve bu sırrın kemanın içine bir tüple üflemek olduğunu söylemiş. Peki bunu nasıl biliyordu? Müzik araştırmacısının bu sorusuna köylüden cevap hemen gelmiş:

– Gazetede öyle yazıyordu.”
Şehir efsaneleri böylesi şakalardan doğuyordu anlaşılan….

Keman atölyesinde bir kaç saat
Kemanların sıklıkla çalgıcılar tarafından yeni ya da daha iyi sesler elde etmek üzere şekilden şekle girdiğini gözlemlemek kadar bu kemanların yapım aşamalarını incelemek de heyecan verici. Bu nedenle Avshi Weinstein’ın İstanbul’da yaşadığını ve şehrimizdeki atölyesinde ülkemizdeki tüm konservatuvarlara keman bakımında yardımcı olduğunu öğrenince soluğu onun atölyesinde almam işten bile değildi.

Ziyaretimiz sırasında Avshi bir öğrencinin kemanı ile ilgileniyordu. Usta elleri önce telleri birbirine karışmamaları için düzgün bir şekilde topladı. Ardından köprü, çenelik gibi parçalarını ayırdı. Kemanın tahtasını kemancıların uzun çalışmaları sırasında ahşabının terden zarar görmemesi için keten yağı ile güzelce yağladı. Kemanın farklı parçalarının farklı ahşaplardan yapıldığını ama ses kutusunun üst kısmında çam kullanıldığını belirtti. “Yanlar için ve ses kutusunun alt kısmı için bir çeşit akça ağaç bazan da kayın kullanılır. Ancak bazan çılgın imalatçıların sırf nasıl ses verdiğini denemek ya da becerilerini kendilerine kanıtlamak için daha farklı hatta işlenmesi daha zor ahşapları da kullandıkları olmuştur. Buna örnek olarak sergideki, ses kutusu açık ve koyu renk iki farklı ahşaptan yapılmış bir Pijama kemanı verebiliriz” diye anlatırken kemanın üst kısmının reçine ile bakımını yapmış, parçalarını yeniden birleştirmiş, tellerini takmış akordunu yapmaktaydı.

Peki koleksiyonculuk ruhu nasıl bir şey?
Sanat Koleksiyoncusu Nezih Barut bir sohbetinde koleksiyonculuğu “sanatı paylaşarak çoğaltmak” şeklinde tanımlamıştı. Amnon Weinstein için ise koleksiyonculuk “bir hastalık! Bir takıntı!” Sahip oldukları koleksiyonun ilk tohumlarını Amnon’un babası Moshe Weinstein atmış. Vilna’da edindiği keman üreticiliği mesleğini oradan göç ettiği İsrail’de devam ettiren Moshe Weinstein 1950’li yıllarda koleksiyonu için ilk kemanlarını almaya başlamış. Amnon Weinstein kendisinin şanslı olduğunu dile getirmekten çekinmiyor. O hem babasının başlattığı bir koleksiyonu devam ettirme şansına ermiş, hem de onun mesleğini. Onun şanslı olduğunu düşünmesinin diğer bir nedeni de çocukluğundan itibaren daha sonra isimlerini altın harflerle müzik dünyasına yazdıracak keman dehalarının kemana ilk başladıkları günlere şahit olması: “Babam Tel Aviv’deki atölyesinde İsrail’in bir çok kemancısına ilk kemanlarını veriyordu. Perlman, Ashkenazy, Shlomo Mintz ve diğerleri henüz 4-5 yaşlarında iken bizim atölyemize gelmişlerdi. Pinchas Zukerman’ı hatırlıyorum. Babalarımız eski arkadaştı. Birlikte eğlenir, birlikte sohbet ederlerdi. Bir gün baba Zukerman atölyemize geldi. Pinchas’ın keman çalmak istediğini söyledi. Bu o yıllarda doğal bir şeydi. Çocuklar keman çalmak isterlerdi. Babam da ona sıradan bir keman verdi. Bundan iki üç ay sonra baba Zukerman elinde keman atölyede göründü. Pinchas artık o kemanı çalmak istemiyordu. Yeterince iyi değilmiş! Bunun üzerine kendisine yeni bir keman verebilmek için babam Pinchas’ı görmesi gerektiğini belirtti ve geldiğinde de ona sordu:

  • Sen ne çalıyorsun?
  • Her şeyi çalabilirim.

Babam oradaki nota sehpasının üzerinde bulunan nota kitaplarının birinden herhangi bir sayfa açtı:

  • Çal bakalım.

Ve o da çaldı. Zukerman’ın başlangıcı budur. Ben onları ilk notalarından itibaren tanımanın tecrübesini tüm hayatım boyunca taşıyorum. Bu da benim şansımdır.

Assi Bielski Weinstein
Festival nedeniyle İstanbul’a gelen Amnon Weinstein’ın eşi de dünya Yahudi tarihinde bilinen bir aileden geliyor. Onun ailesi Beyaz Rusya’da 1.200 Yahudinin yaşamını kurtaran Bielski partizanlarındandı. Nisan 1945’te, Kızıl Ordu sayesinde Bielski Partizanlarının serbest kalmasından dokuz ay sonra dünyaya geldiği gün, annesi kendi babasının Kızıl Orduda görev yaptığı Alman topraklarında öldürüldüğü haberini almıştı. Assi, savaş Sonrasında ailenin 1947 yılında göç ettiği İsrail’de büyüdü. Amerika’da gazetecilik ve İngilizce öğretmenliği eğitimi aldıktan sonra döndüğü İsrail’de yıllardır ailesinin ve Bielski partizanlarının mirasını tanıtmak üzere çalışmalarını sürdürmekte. Avrupa’da hala devam eden antisemitizm ile ilgili düşüncelerini sorduğumuz Assi, kucağında 3 aylık torunu, gözleri dolarak günümüzde durumun İkinci Dünya Savaşı sırasındaki kadar vahim olmadığını, zira her ne olursa olsun, artık bir İsrail Devleti gerçeğinin olduğunu vurguladı: “Aslında şu anda Avrupa’da olanlar hakkında yorum yapamam, zira ben orada yaşamıyorum. Ama İkinci Dünya Savaşı sırasında asıl sorun Yahudilerin gidecek yerleri olmaması idi. Onları ne olursa olsun kabul edecek bir yer yoktu. Avrupa’daki hiç bir ülke, hatta İngilizlerin kontrolündeki İsrail toprakları bile şimdi olduğu gibi onlara açık değildi. Ancak şunu da söylemem gerekir ki Anti-Semitizmin global bir sorun olduğunu düşünmüyorum. Bence toplum düşmanlığını hükümetler politika aracı olarak kullanıyorlar. Hükümetin başarılı, ekonominin düzgün yürüdüğü ülkelerde böyle bir konu gündemde olmuyor. Ama ekonomik ve sosyal şartlar düşüşe geçtiği zaman öteki düşmanlığı da yükselişe geçiyor.”

Teknolojinin müziğe etkisi
Gelişen teknolojiler yaşamı da dönüştürmekte. Maestro Rodney Friend’in teknolojinin ve kitlesel müzik eğitiminin bir taraftan daha çok kişiyi müzik enstrümanı çalmaya yönlendirirken bir taraftan da Yehudi Menuhin, Itzhak Stern gibi sanatçıların bireysel seslere sahip olduklarını, ancak günümüzde bu bireysel tınının yok olduğunu, bireyselliğin standardizasyonuna kurban gittiğini üzülerek söylemektedir. Evet müzik çoğulcu, müzik birleştirici. Farklı yörelerden farklı insanların müzik algıları kemençeden kemana herkesi birliğe, barışa taşıma gücü var. Ama öte yandan birliğe gidiş çeşitlilik ve bireyselliğin kaybolmasına neden oluyor. Belki Şenol Aydın’ın dediği gibi kolaycılığa kaçıp kopyalamayı tercih ediyor günümüz insanı. Ya da Hakan Şensoy’un vurguladığı üzere “Sözünü ettiğimiz kemancılar her ne kadar 70-80li yıllara ulaşş olsalar da çağımız dünyanın büyük bir belasını yaşadı. İkinci Dünya Savaşı dediğimiz bu bela pek çok şeyi yerle bir etti. Duygu, değer ve fazilet yerini mekaniklik, materyalizm ve teknik gösteriye bıraktı.

Bizce, yine de aynı günlerde All Design Tasarım konferanslarında rastlayıp fikrini aldığımız Arik Levy’nin vurgusu üzerinde düşünmek gerek “okullar eğitimi bir standardizasyon içinde yapsalar da kişiliğini, bireyselliğini açığa çıkararak farklılaşmak bireyin kendi sorumluluğunda olan bir şeydir. Bunu yapmayan zaten okyanusta yok olur.” Tıpkı aynı konferansa konuşmacı olan katılan ödüllü tasarımcı Ayşe Birsel’in tasarıma bakışının ötesinde izleyicilere neredeyse bir koçluk dersi verdiği konuşmasında “farkı bireyin kendisinin yarattığını” vurguladığı üzerinde düşünmek gerektiği gibi. Bireysel sese galiba, Ayşe’nin dediği gibi, kişi ancak tüm öğretileri aldıktan sonra, edindiği bilgiyi parçalayıp kendine özgü planı yaratmak üzere onu yeniden kendince birleştirme cesaretine sahip olduğunda ulaşılabiliyor.

Dalia MAYA
Mart 2014

Bu yazı Şalom Derginin Mart 2014 tarihli sayısında yayınlanmıştır. İlgilenen için link:Dünyanın kemanları istanbul’dan geçti

Benzer yazılar

Yorum yazılmamış.