Aralık 11, 2024

Yolun getirdikleri ve götürdükleri

Yolun getirdikleri ve götürdükleri

Hayat eğlenilmesi gereken bir zaman…

Yaşamını eline almak ve hayallerine doğru yola çıkmak hem büyük bir cesaret hem kendine güven ister. İlk adımın atılması ile macera başlar. Macerayı bir yaşam şekline dönüştürebilmek ve tam da sevdiği gibi yaşarken geçimini de sağlayabilmek, rahat ve yeniliklere açık olabilen bir insanın becerisi galiba. Öte yandan bu böylesi bir yaşam yolculuğu da bu becerileri geliştirmekte.

DERYA ÖZYUVALI, nam-ı diğer foodiebackpacker. Backpacker, çünkü sırt çantasıyla dünyayı geziyor. Foodie, çünkü gezdiği yerlerde insanların evlerinde gidip mutfaklarına girip yemek pişiriyor. Zaman oluyor, markalarla çalışıyor. Hem geziyor hem kazanıyor, kazandıklarının bir kısmını ihtiyaçlı çocuklar için ayırıyor. Altı yılda 50 ülkede 300’den fazla yemek pişirmiş. Her şehirde dostları, arkadaşları var. Dünya vatandaşı belki, ama daha çok bir yolcu. Turist değil, bir seyyah. 365 günün 280 günü yolda. Yaşamın küçük şakalarından biri olsa gerek, pandeminin bizi eve kapattığı günlerden birinde tanıştık. Yolu konuştuk, yolda olmayı, getirdiklerini… Götürdüklerini de elbet…

Sosyoekonomik olarak rahat, yerleşik bir ailede yetişmesine rağmen yerinde duramayan bir ruhu var Derya’nın. 19 yaşından beri çeşitli işlerde çalışıyor. Üniversite yıllarında turizm yapıyor, bir dönem Tatil Sepeti’nin ortakları arasına giriyor, gece kulübü işletiyor, hatta bir gece kulübünün sahibi oluyor. Derken bir dönem hayvancılık ve tarımla ilgili fikir geliştirebileceği bir çiftlikte çalışıyor.


Derya Özyuvalı, nam-ı diğer foodiebackpacker

Bu arada arkadaşlarına yemekler hazırlıyor. Uluslararası bir yemek sisteminin İstanbul’daki ilk ev sahiplerinden biri oluyor. Kendi mekânında yurt dışından gelen misafirlere yemekler hazırlıyor. Bir gün, yola çıkmak istiyor. Cebinden para harcamadan dünyayı gezmek…

İnsan aklını soruna değil çözüme odakladığında her şey oluyor. Becerileri ile isteklerini karşı karşıya getiriyor. Ve foodiebackpacker doğuyor. Turizm yıllarından edindiği organizasyon deneyimiyle gezmek istediği yerleri belirliyor, en uygun biletleri alıyor, sırt çantasını alıyor ve çıkıyor yola. Bu arada gideceği şehirlere yönelik reklamlar hazırlıyor. “Ben geliyorum” diyor, “Evinizde yemek pişirebilirim.” Böylece başlıyor macera.

Genel olarak rahat bir insan olsan da bir başına yola çıkmaktan korkmadın mı?
Rahat olmak önemli, ama şu da var: Çalışma hayatına çok erken başladım, 19 yaşında. Maddi manevi risklere girdim, büyük sorumluluklar aldım. Bu süreçlerde başarılı olup o işlerden bir şekilde canlı çıktıktan sonra, zaten rahat olan karakterimin yanı sıra, “bana bir şey olmaz ki, her şey yolunu bulur, her şey hallolur” inancım gelişti. Dolayısıyla iş tecrübesi ile hayat tecrübesi çok erken yaşlarda harmanlandı. Öğrendim ki, doğru olduğum sürece hayat da beni bir şekilde koruyor.

Doğru olduğum sürece…
Yanlış bir şey yapmadığın, insanları kazıklamaya çalışmadığın, iyi niyetli olduğun sürece… Doğru, olup pozitif ve düzgün baktığın sürece hayat koruyor. Yolda olmak da biraz öyle bir şey.

Genelde, özellikle de daha aileci, komün hayatı daha çok seven bizim ve bize yakın kültürlerde tek başına seyahat -bu sadece kadınlar için değil, erkekler için de öyle- son döneme kadar çok fazla alışılmış bir şey değildi. Belki biraz da özgüven eksikliği yüzünden. Yalnız kalmaya, hani yalnız kalınca ne yapacaksın düşüncesiyle biraz da korkuyla bakılıyor.

Adaptasyon kabiliyetin yüksek, herhalde…
Sırt çantamla çıktığım ilk günden çok sevdim o hayatı. Çok çabuk adapte oldum. 32-33 yaşına kadar, aşırı olmasa da daha lüks bir yaşamım vardı. Bir anda böyle bir yola çıkınca çok daha gerçek insanlarla çok daha gerçek hikâyelerle karşılaştım. Henüz 3-4 gündür yoldayken, gece yattığım yurtta yıllardır yolda olan insanlarla karşılaştım. Onların tecrübelerini dinledikçe çok ilginç yerlere gidiyor kafan.

Turist değil de seyyah olmak farklı bir durum…
Yerleşik düzenimizde, normal dediğimiz yaşamlarımızda görmeyeceğimiz pek çok hikâye ile karşılaşıyorsun. Turist olmak değil de seyyah olmak gibi bir şey. Dünyanın farklı yerlerine gittikçe, çok fazla insan tanıdıkça ve kültürel anlamda değişik şeyler yaşadıkça şaşırmamaya ve hiç bir şeyi yargılamamaya başlıyorsun.

Çok güncel bir örnek vermek gerekirse, Çin’de her şeyi yiyorlar meselesi… Evet hijyenik değil fakat, Hindistandakiler de bize baktıklarında diyorlar ki, “inek yiyorlar”. Sen onların kutsalını yiyorsun!

Her kültürü kendi içinde değerlendirmek lazım. Bu farklılıkları gördükçe, hayata da yargılamadan ve şaşırmadan bakmayı öğreniyorsun. Yaşayışların, kendi coğrafyasının sosyal hayatıyla, tarihiyle, demografisiyle, her şeyiyle bir ilgisi var.


Yolda olmanın artıları bunlar

Yolda olmanın bana en fazla artısı, gezdim gördüm, geliştim. İşimle alakalı damağım gelişiyor, her şeyden önce, olduğun yerde, en iyi okullarda da okusan alamayacağın bir eğitim alıyorsun. Yerinde doğru malzemelerle doğru şekilde geleneksel yöntemlerle yapılmış şekilde tadıyorsun her şeyi. Örneğin, Japonya’da adamın kullandığı wok bile seninkinden farklı ya da ısısı farklı… Sen burada endüstriyel bir sos alıp kullanıyorsun, o belki kendisi yapıyor o sosu. Dolayısıyla gerçek tada erişiyorsun ve ne yapman gerektiğini daha iyi öğreniyorsun.

Peki, yolun götürdükleri?
O kadar fazla lokasyon değiştirdiğin zaman bir yerle bağlantı kurmak zor. Özlememeye başlıyorsun. O kadar çok insan giriyor ki hayatına ve biliyorsun ki o insan eninde sonunda çıkıyor hayatından! Anne, baba tamam ama…

Sevgililer de mi?
Bu kadar fazla insan tanıdığın zaman o da hayatın normal akışı imiş gibi gelmeye başlıyor. Özlem duygusu azalıyor. Tabi ki, konuştuğun zaman seni görsem ne iyi olur diyorsun ama ben birisini bir sene görmesem gerçekten “ölüyorum, bitiyorum” hallerine girmiyorum. Evin neresi bilmiyorsun. Yılın çoğu yollardasın. Bazan yurtta yatıyorsun, bazan otelde, bazan kamp yapıyorsun… Bazan yemek yaptığın bir evde kalıyorsun o gece. Dönemsel olarak her şehirde bir iki kişi var, en iyi arkadaşın. O da genelde seni evinde ağırlayan kişi.

Ve o da öbür hafta yok hayatında…
Aynen öyle. O hafta o şehirde iki yemek varsa, hele ki birinde kalıyorsan, işte onunla beraber bazan yemek alış verişine çıkıyorsun. Belki kahvaltıya gidiyorsunuz beraber. Birkaç gün geçiriyorsun o insanla, sonra hop başka bir insan oluyor.

Bazan sevgilin oluyor o şehirde, sonra başka bir şehirde başka birisi oluyor. Bu senin hayatının olağanı haline geldiği zaman artık insanlarla farklı bir iletişim halinde oluyorsun. Bazan enerjinin çok tuttuğu bir insanı bir daha görmek istiyorsun ama bu sadece istek. O insanı, dostluğunu, sevgililiğini çok özlemek demek değil.

Sürekliliği kaybetme hali…
Süreklilik, hayatım yüzünden benim verebileceğim bir şey değil. Bu durum, karşımdaki için de çok zor. Süreklilik ve düzen yolda olmanın götürdüklerinden biri. Dostluklar baki ama sürekli bir paylaşımsal ilişki, maalesef…

Her gün tanımadığın bilmediğin yeni bir mutfakta, bilmediğin belki de eksik ekipmanlar, yemek yapmanın zorlayıcı yanları olsa gerek…
Her şey, bütün bunların toplamı, eninde sonunda her türlü ortama uyum sağlayabilmekle ilgili. Her şey hallolur hissiyatı var ya; hallolur. Bir ateş olsun, eninde sonunda pişer o yemek.

Keyif mi, heyecan mı, meydan okuma mı?
Ben bunu pek iş olarak görmüyorum. Eğleniyorum. Yapacağım ve arkadaşlarımla yiyeceğim bir yemek var. Budur! Böyle bakınca hiç bir zaman başarısız olmadım. Yemek yakmadım, pişmeyen bir şey olmadı, insanlar – en azından benim suratıma kötü bir yorum yapmadı…

Sonuç itibariyle para alış verişi var ve adam beğenmeyebilir, ben bunu yemem, ne biçim pişirmişsin diyebilir. Öyle bir şey yaşanmadı. Dolayısıyla zaman zaman ne kadar zorlayıcı anlar yaşamışsam da, -ilginç bir mutfak, olmayan bir tava, yanmayan bir fırın- … Her şey halloldu bir şekilde.


Sen hep yoldasın ama hayatın kendisi de bir yol mu?
Tabi ki. Her şey birbirine bağlı… Hiç bir zaman mutlu olamayacağım bir iş yapmayı seçmedim. Artık beni mutlu etmiyorsa ya ben onu bıraktım ya o beni bıraktı. Ancak, yaptığım her iş bir birini besleyip beni bir şeye hazırladı.

Yol aslında kendinde mutlu olma yolu. İçine doğduğun toplumun geleneksel yaşam tarzları seni mutlu etmiyorsa, mutlu olacağın yaşamı yaratma yolu. Kendini bulmak, nereye vardığın, ne olduğun ile alakalı.

Yol durdu mu pandemi yüzünden?
Şu an öyle görünse de yol adaptasyon yeteneğini de geliştiriyor. Seyahat etmek istiyorum. Ama bir çok şef, bir çok aşçı hiç bir şey yapamıyorken ben yine de yapacak bir şeyler budum, markalarla çalıştım, online eğitimler verdim.

İlham verici bir yaşamın var. İçinde olduğumuz bu derin dönüşüm döneminde gençlere neyi önerirsin?
Üniversite mezunu olmanın pek önemi kalmadı bence. Çok ilginç bir bölümden özel bir derece ile mezun olmadıysan, işin o gün itibariyle hazır değilse, bir önemi kalmadı. Gereğinden fazla üniversite mezunu var dünyada.

Bu arada, meslek okulları unutuldu. Oysa bugün mesele çok eğitimli olmak meselesi değil. Mesele gereken yerde, mutlu olduğun bir işe sahip olabilme meselesi. Dünyanın neye ihtiyacı olduğuna bakıp yolunu öyle seçmek gerek. Sonuçta, hayat keyif alınması gereken bir zaman. Gereksiz streslere girmemek lazım.


Yolda olunca elbette hikâyeler birikiyor… Heyecanlar yaşanıyor, duygular, anılar paylaşılıyor. Kutlamaların yanı sıra acılı günler de oluyor. Belki gece de o eve misafir olmuş yatacaksınız. Sorunlar da oluyor illa ki. Daha önce hiç görmediğiniz bir mutfakta, hiç kullanmadığını ekipmanlarla ön görülmüş bir mönü hazırlıyorsunuz. Börek yapacaksınız fırının altı yanmıyor. Misafirlerden hemen önce vardığınız mutfakta musluğun akmadığını, evyenin tıkanıp taştığını görüyorsunuz. Gün geliyor hiç olmayan bir mutfakta, taşınabilir iki göz bir ocak ve beş litrelik fırında 17 saat çalışarak 100 kişiye yemek hazırlamak durumunda kalıyorsunuz! Son dakika gelişen durumlarda hayır demek çok kolaysa da, kendisine şunu soruyor Derya:

“Bunun altından kalkar mıyım? Kalkarım! Bana bir zarar verir mi? Hayır vermez! Bana bir yarar getirir mi? Kesinlikle getirir. Anlatacak hikâyem olur.”

Hikâyeler uzun ve etkileyici, sırasında nefes kesici… Kimilerini tüyleriniz diken diken, gözleriniz yaşlı, dinliyorsunuz… Ama bırakalım, belki bir gün sizin mutfağınıza da uğrar foodiebackpacker, kendisinden dinlersiniz…

 

Dalia Maya

 

Bu yazı Şalom Derginin Ekim 2020 sayısında Dalia Maya’nın İsimsiz isimli köşesinde yayınlanmıştır. İlgilenen için link: 

Benzer yazılar

Yorum yazılmamış.