Önce biraz müzikten bahsedelim…
Benim müzik eğitimi kurumumda amacım aslında şuydu: Müzik, bir enstrüman çalmak değil. Müzik hayatımızda ihtiyacımız olan becerileri en keyifle ve en doğal bir platformda bize öğreten bir uğraş. Bir parça çalabilmek için önce hayal gücümüzü kullanmamız lazım. Herkesin kendine ait olan bir hayal. Benim için pir parçanın ismi dahi o hayale adım atmam için bir fırsat. Hayalini kuruyorum, o parçanın içinde karşılaşacağım bilgilere ulaşıyorum, ama yetmiyor. Sonra düşünüyorum: bu benim için ne demek oluyor? Ben bundan ne anlıyorum? Ne hissediyorum? Ancak ondan sonra kendi bireysel düşüncelerimi ve duygularımı üzerine katarak çaldığım zaman o parça artık bana ait oluyor. Sahipleniyorum o parçayı. Dolayısıyla Müzik gerçekten inanılmaz bir iletişim, müthişbir anlatım gücü. Bugün herhangi bir filme gittiğimiz zaman müthişoyunculuklar var. Efektler daha da inanılmaz Ama bu iki yeterli olmuyor. Her zaman o filmin içinde müzik olması gerekiyor. Çünkü o kadar güçlü bir anlatım ki müzik, o andan veya filmden çıkardığınız zaman hiç bir şey kalmıyor. Ne bir korku kalıyor ne bir duygusal bağ. Gerginlik kalmıyor. Biz müzisyenler olarak müziğimizle hikayemizi anlatıyoruz. Hikayesi olmayan bir müziğin de tek başına yeterli olmadığını biliyoruz. Çalarken de kendi duygu ve düşüncelerimize göre notalara bir ruh katıyoruz.
Demek ki, biz istediğimiz kadar özgür olduğumuzu düşünelim birileri – mesela siz müzisyenler- bir şekilde bizi sürekli maniple ediyor ya da daha naif terimle yönlendiriyor…
Aynen öyle. Müzik de dahil buna. Birileri bizi yönlendiriyor diye de düşünebiliriz veya bize birileri yardımcı oluyor diye de düşünebiliriz. Çünkü özellikle bir müzik parçası dinlerken, hele siz bu dünyada bir tecrübeniz yoksa kaybolabilirsiniz. Bazı filmlerde müzik de bunu bize yapıyor. Oilmi yaratan kişi ya da rejisörü kafasında bir hikaye var ya da o hikayenin hayali var. Ve o hayali izleyenleri ile paylaşmak istiyor. Dolayısıyla o aslında yönlendiriyor. Müzik dinlemek de öyle sizi birileri bir ipucu veriyor, tamamen sonuca size götürmüyor ama o yolda birlikte gitmeye eşlik etmeye yardımcı oluyor.
İçini siz dolduracaksınız gene. Ve müzik de gerçekten duyguları yöneten, hayalimizi şekillendiren çok güçlü bir iletişim aracı ve bunu çok doğal ve çok keyifli bir şekilde yapıyoruz diyebiliriz.
O gün toplumda belki bir acıyı hissettirmek istiyorsan ya da bir neşeyi coşkuyu hissettirmek istiyorsan, seçtiğin parçayı ona göre seçiyorsun muhakkak ama o parçaya verdiğin şekil de asıl…
Sonuçta parça bizim açtığımız bir sayfa, bir fotoğraf. Fotoğrafı herkes aynı görüyor. Ondan sonra o aynılık üzerine sizin yarattığınız fark oluyor. Orada bireysel yaşam tecrübesi, birikim, sizin bakışaçınız, kendi algılarınız ve de kendi hayal gücünüz şekillendiriyor. Biz de ona yorum diyoruz. O görünen fotoğrafıdeğiştirerek tekrar yaratıyoruz.
Çalarken tekrar yaratıyorsun, dinleyici de dinlerken yeniden yaratıyor. Hepimiz dinlerken kendi deneyimlerizle yaratıyoruz. Farklı toplumlar da farklı yorumluyor olsa gerekler. Buradan Çin deneyimine gelmeye çalışıyorum
Tabi ki, kültürel algı diye bir şey var. Bizim bir müziği dinlediğimiz zaman hissettiğimiz ya da bizde yapığı çağrışımlar Afrika’ya gittiğin zaman çok başka oluyor. Fakrlı bir ritm algısı. Çin’in müzik yapısı ile bizim batı müziğinin yapısı ya da kurgusu çok farklı. Kültürler de farklı.
En büyük farklılık nedir?
Çin’de insanların çok fazla kendilerini ifade ettikleri bir kültür yapısı yok. Çok iyi dinleyiciler. Çok iyi alıyorlar karşı taraftan ama üzerine bir şey koyup tekrar yaratma kısmında hiç risk almıyorlar. Oysa bir şey yaratmak için risk almak çok önemli. Değişik bir şey yapacaksın. Her değişikliğin bir riski var. Ama sonucu da size ait oluyor. Çin’de bir parçayı icra etmek ya da bir performansı yapmak Türkiye ya da New York veya Güney Amerika’dakinden çok farklı. Algılar farklı. Dolayısıyla ben kişisel olarak Çin’de çaldığım zaman duyguları birazcık daha fazla harekete geçirmek, onları birazcık daha çalkalamak için biraz daha abartarak çalıyorum.
Çin’de neler oluyor?
Ve bugün ve geleceği bekleyen dünyada belki de en değerli donanımlardan biri kendi hayalinizi birikimlerinizle birleştirerek ifade etmek ve fark yaratmak. Çünkü artık bilgi ve birikim herkeste var. Sizin farkınız ne olacak?
Çin’de küçük büyük bütün popülasyon son derece çalışkan, öğrenmeye çok meraklılar. Ezberlemeyi çok iyi biliyorlar fakat fark yaratmayı bilmiyorlar. Öte yandan dünyada sadece güçlü olmak değil bir de lider olmak istiyorlar. Lider olmanın da olmazsa olmazlarından en önemlisi risk alabilmek, hayal kurabilmek, kendini ifade edebilmek ki orada bir fark yaratasınız.
Bunu bilmiyorlar. Ama olması gerekenin farkındalar. Aileler çocuklarına daha iyi iletişimci olabilmeyi, kendilerini daha iyi ifade edbilmeyi, risk alabilmeyi öğretmek için fırsatlar arıyor. Bu noktada ben Julliard’dan tiyatrocu, müzikalci, dansçı arkadaşlarımdan oluşturduğum bir ekiple sahne sanatları üzerinden bir eğitim kampı gerçekleştiriyoruz.2 haftalık süreçlerde yapıyoruz bunu. İlk gün tanıştığımız zaman Çinli çocuklar isimlerini dahi söyleyemiyor bize. Ya yanlışsöylerse! Kendilerini o kadar geri tutuyorlar. Fakat müzik, tiyatro, dans o kadar sihirli deneyimler ki iki hafta sonra aynı çocuk sahnede şarkı söylüyor, dans ediyor, tiyatroda oynuyor dolayısıyla hayatında belki de çok büyük bir pencere açılıyor.
Çin’e gitmek nerden geldi aklına?
Her zaman meraklı bir yapım var. Sadece kendi çevremde değil, dünyada da neler oluyor kendi ilgi alanımda takip ederim. 5-6 yıl önce gazetedeki bir kaç satırlık bir haber ilgimi çekti. Çin’de çocuklara daha çok zaman kalması, yaratıcılıklarını geliştirmeleri için hükümet politikası belirlendiğine dair bir haber. O an Çin’de olma zamanımın geldiğini anladım.
Aklında hep Çin’e gitmek vardı da zamanı mı bekliyordun?
Hayır ama ben Türkiye’deki eğitim sistemini biliyorum. Dünyada da aslında her şey çok değişti. Eğitim hala çok eski. Türkiye’den başlayarak özellikle Japonya’ya kadar olan coğrafik yelpazede özellikle de büyük nüfusun olduğu yerlerde bunu çok daha yoğun görüyoruz. Japonya’da bu değişiyor. Japonya’daki eğitim çok inovatif çok farklı. Ama geneldeezbere dayalı, sorgulamayacağınız, yaratıcı olmayacağınızbir eğitim. Sadece bilgiye ulaşmak için bilgi bankası gibi bir eğitim. Fakat gerçek hayat başladığı zaman da kimse ne bildiğini sormuyor da sen bize ne vereceksin diye soruyorlar. Senin farkın ne? Ben neden seni seçeyim?
Kişisel becerilerin Kişisel özelliklerin sadece sen bir yetişkin olduğun zaman bir sertifika kursuyla ne yazık ki öğrenilemez. Ancak çok küçük yaştan bir hayat tecrübesi haline getirebilir, yaşamınıza bunu koyabilirseniz fark yaratabilirsiniz. Müzik olsun, dans olsun, tiyatro olsun, kendimizi tanıtıyor. Ben ne söyleyeceğim, nasıl söyleyeceğim. Düşüncelerimi organize etmeyi öğretiyor. Tamamlayıcı bir eğitim bu.
5 yıldır Çin’deki eğitime geri dönersek?
Farklı şehirlerde Boradway Music Academy adı altında 2 haftalık eğitimleryapıyorum. Bu tür tecrübelere o kadar ihtiyaçları var ki. Orada başka bir eğitim kurumuyla işbirliği yapıyorum. Çocuklar için bize kiraladıkları yer 3000 kişilik bir salon. 5-15 yaş aralığında 80 çocuk desek, karınca gibi kalıyorlar. Hepsi aynı dersi alıyor farklı yaşgruplarıyla alıyor sonra hepsini biz bir araya getirip bir performans dönüştürüyoruz ama hazır bir şey yapmıyoruz.. O çocukların ihtiyacına, yapısına göre bir oyun yaratıyoruz. Farklı müzikallerden müzikleri kolajlıyoruz.
Çok tanınan bir televizyon programına da çıktın?
Onlar için nerdeyse uzaylı gibiyiz. Ertesi gün bir baktım 20-30 kişi ellerinde kameralar yanımıza gelmişler.Biz dediler belgesel çekeceğiz. Nasıl yapıyorsunuz bu işleri? Çok kısa bir sürede büyük bir fark gördükleri için çok önem veriyorlar.
Çocuklar hemen uyum sağlıyorlar mı?
Çinli çocukların dünyaları çok değişik. Şöyle komik bir örnek anlatayım.
Biz sabah 9’da başlıyoruz, 12 bir saatlik bir gibi yemek arası oluyor. Yemeğe çıktığımız zaman çocuklar Hemen 15 dakikada bitiriyorlar. Sonra hepsi bize geliyor. Biz yemeğimizi bitirdik şimdi ne yapacağız. Biz de diyoruz ki ne istiyorsanız yapın. Yere yat, gökyüzünü seyret, şarkı söyle dans et arkadaşınla konuş, ne bileyim ben dedikodu yap ya da hiç bir şey yapma… “Ama biz hiç bir şey yapmamayı bilmiyoruz ki” diyorlar.
Yani çocuklar hayatları o kadar. Yaşam tarzı bu. Sabah kalktığından akşam yatana kadar önce okula gidiyor sonra bir sürü aktiviteleri var, ondan sonra tekrar bir başka okul kurs gibi bir şeye gidiyor gece saat 10-11 de eve geliyor yatıp uyuyor. Ertesi gün yine böyle… Ancak nefes alabiliyor. Böyle bir yaşam içinde çok çalışarak tabi ki yaratıcı olamazsın, tabi ki risk almadan hata yapmadan yaratıcı olamazsın. Dolayısıyla onların da en büyük problemi bu çok çalışmak. Çok çalışıpbaşka hiç bir şey yapmamak.
Oysa üzerine bir şeyler koymak için o olduğunuz balonun dışına çıkmanız lazım. Yoksa tekerleğin üzerindeki farecik gibi sürekli dönüyorsunuz
Durum böyle olunca da, Çin’de 2milyon profesyonel piyanist var. Müzik eğitimi almışve profesyonel meslek sahibi olmuşHani öyle bir rakamda hiç değilse 200 tanınmış sanatçı olması gerekmez mi? Yok. Neden? Çünkü öğrenci olarak mükemmeller. Ne söylüyorsan yapıyorlar. Ne istiyorsan hemen uyguluyorlar. Ama kendinden katamıyor. O zaman da sanatçı olmuyor. Mekanik çalan oluyor. Çok hızlı çaıyor. Çok zor parçalar çalıyor ama o müzik değil işte.
Buradan uluslararası genç yetenekler yarışmasına geçelim mi?
Türkiye’de konservatuvarlar var, mesleki eğitim gören pek çok çocuk var ama hayatında müziği hobi olarak koruyan, müziği seven, müzikle uğraşan ve hayatına müziğin değerini bilen çok sayıda çocuk ve bunları destekleyen aileler de var. Onlar nerede? Onlar görünür değil.Müzik insanı olmak demek, sadece profesyonel olmak demek değil ki. Siz müziği iyi anlayan keyf alan müzikle kendinizi ifade eden bir insansanız zaten müzik insanısınız. Benim amacım, müzikle amatör olarak uğraşan bu birbirinden kopuk, bazıları evde ders alan, bazıları bir kursa giden ama birbiriyle bir iletişimi olmayan bütün çocukları ve gençleri ortaya çıkarmak. Burada önemli bir sayı var, aileleri için de bir değer yaratmak gerek. Çocuğunuz bir voleybol yarışmasına veya bir turnuvaya katılıyorsa o aile için de okul için de önemli oluyor, bir heyecan yaratıyor. Müzikte böyle bir heyecan yok. Okullarda fen, matematik piramidin en üstünde onun altında belki sosyal dersler falan altında spor, müzik en dipte… Çoğu zaman hadi bugün müzik dersini yapmayalım da şu testleri çözdürelim gibi şeyler oluyor. Bu müzikle uğraşan eğitmenler için de çok büyük bir demotivasyon. Sen kendi okulunda değer görmüyorsan çok yaratıcı olamazsın. Böyle bir platform yaratmak istedim ki herkes her yerden kolayca ulaşsın, katılsın. Yarışmaya katılım ücretsiz, tek yapman gerekeni çaldığın videoyu çekeceksin, siteye üye olup yükleyeceksin. Sonrasında, etrafında bir topluluk oluşturmak istedim. Sadece katılımcılar değil ama aileleri yakınları sevenelri de dinlesin, beğenilerini belirlesin. Sonuçta %40 halk beğenisi %60 jüri değerlendirmesiyle farklı kategorilerde bir uluslararası müzik yarışması. Yarışma sonucunda çocuklara ödüller var, konser verme fırsatları var. BUgüne kadar da aşağı yukarı siteye girip bakan 168.000 kişioldu. Yeni yarışma da bugünlerde başladı. Mart sonun kadar videoların yüklenmesi gerekiyor. Sosyal medyalarınızda paylaşıp tanıtımlarınızı yapabiliyorsunuz.
Kategoriler?
Profesyonel olmayan öğrenciler için ulusal piyano, ulusal her türlü enstrüman, konservatuvar öğrencileri için uluslararası piyano, uluslararası her enstrüman.
Bir de ulusal olan özel kategori var. farklı öğrenen, özel eğitimli gençler için, otistik, down sendromlu , görme engelli..
Çünkü müzik onların hayatında ok önemli. Onlar için de bir iletişim aslında müzik. Geçen sene Doğu’dan viyola çalan bir otistik çocuk geldi ve yarışma finaline katıldı.
Final 3 kişilik bir jüri oylaması ile belli oluyor, kazananların konseri oluyor ve ödül töreni oluyor. 5. Yılımızdayız şimdi.
Dünyada bir ilk
Herkesi ugy-istanbul.com adresinden yarışmamızı üye olmaya, gençleri takip etmeye, dinlemeye, oylamaya, takip etmeye, paylaşmaya davet ediyor Benal Tanrısever.
Uluslararası katılım olduğunda katılımcılar kendi çalışmalarının dünyada nerede durduğunu gözlemleme şansını da bulmuşoluyorlar. Bir heyecan yaratıyor bu yarışma amatör müzik insanları arasında. İnsanları bir arada buluşturuyor. Amatör yarışma anlamında dünyada bir ilk olması da ayrıca heyecan verici.
BENAL TANRISEVER KİMDİR?
Dr. Benal Tanrisever Şimşek, müzik eğitimine Prof. Ferdi Statzer ile İstanbul Konservatuarı’nda başladı. Çalışmalarına Sergei Rachmaninov’un öğrencilerinden Joseph Raieff ile New York, Juilliard Müzik Okulu’nda aldığı başarı bursu ile devam etti. Okulda lisans ve yüksek lisans derecelerini ayni eğitim senesinde tamamlayan ilk öğrenci oldu. Gösterdiği üstün başarıdan ötürü yüksek lisans, Professional Studies Programi’na kabul edildi. Okul tarafından ABD’nin çeşitli kentlerinde konserler vermek üzere görevlendirildi. Bir başka başarı bursuyla Berlin’de Hochschule der Künste’de Prof. Georg Sava ile eğitimini sürdürerek “piyano virtüözü” unvanını kazandı. 2001 yılında Bilkent Üniversitesi, Grafik Tasarım Bölümü doktora programını tamamlayarak doktor unvanını aldı. Doktora tez konusu, “Müziğin filmlerde anlatım gücü” pek çok bilimsel araştırmaya referans oldu. BT Müzik evi adı altında kendi eğitim kurumunda çocuklara ve gençlere enstrüman çalmanın ötesinde hayal karşılaşılan sorunları kendi becerileriyle çözebilmek , hayal güçlerini geliştirebilmenin bir yolu olan müzik eğitimini veriyor
Benal Tanrısever son 5 yıldır Julliards’dan arkadaşlarıyla yaz aylarında Çin’de Çinli çocuklara yaratıcılıklarını geliştirebilecekleri programlar organize ediyor. Yine son 5 yıldır Profesyonel olmayanlar için uluslararası Müzik yarışmasını organize ediyor
Dalia MAYA
Bu yazı Şalom Dergi’nin Ocak 2019 sayısında Dyayılanmıştır.
Yorum yazılmamış.