Gün doğumu yaratır. Yaratırken günü, durup durulursanız, durulur dinlerseniz, dinlerseniz kendinizi, duyarsınız. Olmadığınız, olmanın sonuna geldiğiniz, olduğunuzu soyunduğunuz, soyunurken yeni olmakta oluğunuz yeni oluştuğunuz hali duyarsınız. Çünkü her sabah aynı sabah değil. Her gün doğumu aynı gün doğumu değil. Ve her gün doğumu hayata doğan siz… Aynı siz değil.
Buğulu bir sabah. Periler ülkesindeki gibi puslu değil. Bu daha bir gri, kirli nerdeyse. Kirli bir sabah.
Uzundur gün doğumlarından ayrı kalmıştı. Ayrı… Uyanamadığından değil. Doğru bazan uyanmıyordu gün doğumuna. Ama uyandığı sabahlarda da ayrı kalmıştı. Küsmüş müydü?
Hayır küslük değildi bu ayrılığın sebebi. Daha çok… Neydi tam olarak bu ayrılığı yaratan? Düşündü. Hangi kelime düşüyordu aklına?
Hız. Hızdı. Hızın etkisinde yaşıyordu bir süredir. Hızlı. Düşünmeden. Dolu dolu koşarcasına. Bir şeye yetişircesine. Belki de her şeye yetişircesine. Gün içinde çok duruyordu. “Hiçbir şey yapmama kulübünün üyesiyim şimdi ben” diyordu ama hiçbir şey yapmazken bile hızın yönetimindeydi. Hız belirliyordu düşüncelerini, yaratımını. O durmalarda kontağı kapatılmış bir araba duruyordu, prizden çekilmiş bir bilgisayar gibi duruyordu. Şarkıda dediği gibi, ölüm gibi bir şeydi ama kimse ölmemişti.
Ama o sabah… Buğulu ve kirli o sabah… Durdu gün doğumuna. Başka türlü durdu.
Yavaştı gün doğumları. Yavaşlamaktı. Durmaktı. Beklemek değil ama durmaktı. Durmak ve fark etmek. Durmak ve olmak. Fark ettiği olmak. Güne bakarken kendine bakmak. Kendini tanımak şimdide ve burada. Kendini anlamak. Ruhunu beklemekti gün doğumları. Ruhunu beklemek ve buluşmaktı. Yüreğiyle buluşmaktı. Buluşmak ve dinlemekti yüreğini. Dinlemek, anlamak, varsa yaralarını sarmak sarmalamaktı gün doğumları. Kendini sarmalamak, sevdiklerini sarmalamak, hayatı sarmalamaktı. Hız anlık zevklerse, hız şevkse, gün doğumları aşktı. Anın içine bırakıvermekti kendini. Olduğu gibi… Yargısız ve tartışmasız bırakıvermekti. Dengelenmekti gün doğumları. Yüreğinin kirini, ruhunun pusunu, aklının oyunlarını bırakıvermekti. Hız oyunsa gün doğumları oluştu. Oluş, biliş, aşktı.
O sabah… Buğulu ve kirli o sabah… Sabahın kiri yüreğinin kirini, sabahın pusu ruhunun pusunu temizliyordu.
Şükür.
“Deşa me bivir derdi” rahmetli babam anneme. Deşa me bivir. Bırak beni yaşayayım. Dilediğim gibi yaşayayım. Ladino’da çok kullanılan bir sözdü bu. Bırak beni yaşayayım. Bırak yapmak istediklerimi yapayım anlamında. Bırak o sağlıksız yemeği bol bol yiyeyim, bırak sigaramı içeyim (babam sigara içmezdi o ayrı). Bırak sana uygun olmasa da kendi bildiğim gibi yapayım. Basitçe kafamı ütüleme anlamında. Oysa belki de “deşa me estar” demeliydi insan kendine… Bırak olayım. Olmam gereken ne ise, bu dünyaya gelirken yapmak için geldiğim ne ise bırak onu yapmak için olmam gereken ne ise olayım demeliydi. Üstelik bunu en çok da kendine söylemeliydi. Zira en çok kendimize engel oluyoruz bu yaşamda. EN çok kendimizi sınırlıyoruz. Durmadığımız her an, kendimizle buluşmadığımız her an kayboluyoruz. Yaşadığımızı sanıyoruz. Dolu dolu yaşadığımızı sanıyoruz. Kendimizi yaşadığımızı sanarken hayalet yaşamlar yaşıyoruz.
Durunca duyuyoruz.
O sabah… Buğulu ve kirli o sabah… Durdu. Durunca duruldu. Durulunca da duymaya başladı. Yüreğini, ruhunu, kendini duydu.
Sabahın kiri yüreğinin kirini, sabahın pusu ruhunun pusunu temizliyordu.
Küsmediği kendine biraz daha yakınlaştı.
Dalia Maya
Bu yazı Şalom Gazetesinin 8 Mayıs 2024 sayısında Dalia Maya’nın İsimsiz isimli köşesinde yayınlanmıştır. İlgilenen için link: https://www.salom.com.tr/koseyazisi/133552/birak-olayim
Yorum yazılmamış.