Nisan 26, 2024

Aciz kalıyorum

Aciz kalıyorum

Yaşıyorum… Yaşarken kendimi sorguluyorum… Her an! Kendi sanal alemimde atmak üzere olduğum bir adım ile ilgili karar verme aşamasında bu sorgulama dank diye kafama bir gerçeği fark ettirdi…
Yürüyüp yürüyüp daha bir arpa boyu yol gidememişiz. Ya da ben gidememişim en azından.

Mucizeler kursundan anladığım en temel nokta, aslında öteki diye bir şey olmadığı… Hepimiz BİRiz diyoruz, her birimiz bir birimizin aynasıyız diyoruz, ama iş “kişisel” nitelendirdiğimiz konulara gelince BİR olanlarla olmayanlar arasına set çekme çabamızın aynen yerinde durduğunu, hala kimini fikirleri, görüşleri yaptıkları ya da yaşamımızın şu döneminde yakın mesafede durup durmadıklarına paralel olarak kendimize daha yakın hissedip BİRe dahil ettiğimi(zi), bu şekilde hissetmediklerimi(zi) BİRin dışına çekmek için egom(uzu)n her türlü hareketi bana/bize yaptırmasına izin verdiğimi(zi) gözlemliyorum.
“Egomun oyununa gelmeyeceğim bu kere” dediğim her seferinde de, ardından kafamın iyice karıştığını gözlemliyorum… Peki o zaman frekans farkları ne olacak? Farklı frekansta yayın yapanları da yaşamımda bulundurmak zorunda mıyım ben? Hayır mı? O zaman birilerini yaşamım(ız)dan uzak tutma seçeneğini kullanmak egonun oyunu mu yoksa frekans seçeneği mi?

Aciz kalıyorum… Karar almaktan aciz kalıyorum… Araftayım(z) sonuçta hala!

Yol uzun. Kendime giden yol… En kısa yol aslında… Aynı zamanda da en uzun olanı… Uzun ve engebeli.. Bir temmuz günü, Burgaz Adada kızgın güneşin altında boncuk boncuk terlemeye rağmen arkadaşlarla bir arada neşe içinde Kalpazankaya’ya tırmanmaya benzemiyor üstelik… Orada hem hedef yakın, hem manzara müthiş, hem de arkadaşlıkların sımsıcak enerjisi tüm sıkıntılarına rağmen yolun tadını çıkarmayı kolaylaştırmakta…

Yüreğime dönüp baktığımda henüz karar alma diyor bana, bekle daha, gidişatına bak. Eğer artık bunalıp miadının dolduğunu düşündüğüm iş konusu ise düşündüğüm, biraz daha bekle, iş için tüm verebileceklerini verdin de mi bu düşüncedesin? Vermediysen, o zaman eleştirmenin anlamı ne? Ya da bir kişi için mesela, herkes kötü derken bile, sen onun yüreğindeki çocuğu gör, ve aslında o çocuğun da sevilmeye, mutlu olmaya hakkı olduğunu, oysa yaşamda ona bu şansın hiç verilmemiş ya da onun bu şansı yakalamayı hiç becerememiş olmasından kaynaklanan halini gör. Şefkatle yaklaş ona, evrensel sevgiyi yayan bir güneş ol… Alıp almaması ya da aldığını nasıl kullandığı senin sorunun olmadan… Unutma ki eğer bu sonsuz evrende hepimiz BİRsek, o da zaten sen/ben/biz…

Üstelik zaten, asıl tekamül bana farklı görünene/benden uzak olana ben gibi hissettiklerime olduğu gibi bakabilmekte değil mi?
Peki yapabiliyor muyum(z) ?
Dalia MAYA
02/07/2012
10:00

 

Benzer yazılar

Yorum yazılmamış.