Derken bir gün, sis çöküyor yeniden, şehre çöktüğü gibi, yaşamımıza. Bazan bir telefon, bir haber, allak bullak ediyor hayatımızı. Çalkalanıyor deniz, bir de bakıyorsun çamur gibi her yan. Dibe çökmüş çamurlar, doğduğumuz andan itibaren varlığımızda tüm oluşmuşlukları ile kabarıyorlar. Şimdiye dek temizlemiş olduğumuzu sandığımız yaralar başlıyor kanamaya… Meğer temizlememişiz hiç birini. Süpürmüşüz hepsini halının altına, temizlemiş sanmışız kendimizi!
Şimdi iş yeniden başa düşecek tabii! Başa düşerse, yine üzerindeki cerahat temizlenip hasır altı mı edilecek yaranın gerçekliği?
Ya da… ya da… bir yolu daha var. İş kalbe de düşebilir. Kalbe düşüp, yara temizlendiği gibi, kökünden de sökülebilir. Bunca yıl bir kambur gibi onu sırtımızda taşımanın anlamsızlığını fark edebiliriz mesela. Bunu fark ettiğimiz an, ayrılacaktır o yara da bedenimizden ve ruhumuzdan. Sonsuza dek. Biraz daha büyümüş, biraz daha dönüşmüş, biraz daha huzurlu, biraz daha sevgi dolu bir “ben” bırakarak geride…
Dalia MAYA
04/01/2013
08:37
Yorum yazılmamış.