Nisan 19, 2024

O ev yok artık

O ev yok artık

Kaç yaşındaydık hatırlamıyorum, ama herhalde 9-11 civarındaydık. İstanbul’da görmediğimiz bir dolu yenilik görürdük her yaz İzmir’e geldiğimizde. O yaz da ilk defa kutulanmış, yanında pipeti olan meyve suları ile tanışmıştık. Nasılsa, İzmir’de Nato olduğundan mıdır, fuardan dolayı mıdır bilinmez, yenilikler önce İzmir’de çıkardı tüketime. Ya da her türlü tüketim ürününden, sağlıksız olduğu düşüncesiyle bizi koruyan annem, İstanbul’da üzerimizde kurduğu hakimiyeti mi kaybederdi İzmir’de de bize öyle gelirdi, bilmem.

Meysu muydu markası, hatırlamıyorum. Ama üçgen prizma şeklindeydi. Çok ilginç gelmişti bizlere. Uzatmayayım lafı, o gün de annemler ve teyzemler anneannemle beraber bir arabada Çeşme’ye giderken, biz çocuklar da ailenin yıllardır şoförlüğünü yapan Şaban abi ile bir arabaya binişmiş, ellerimizde yepyeni keşfettiğimiz meyve suları dalgamızı geçe geçe kahkahalar eşliğinde yollanıyorduk anneannemin evinde doğru.

O ev yok artık. Satılalı yıllar oldu. Satıldıktan sonra o kadar değişti ki yıllar sonra yolumuz tekrar Çeşme’ye düştüğünde evi bulamadık bile durduğu yerde. Oysa sayısına kadar biliyorduk, altıncı kapı, ikinci sokak, üçüncü ev diye… Derken bir bahçede oturan bir kadıncağıza sorduk, “buralarda olmalıydı evimiz“. Kadıncağız hatırladı annemi, hatta karşı evden bir çalışanı çağırdı gel bak kim var burada diye. Meğer bizim yan evin sahibesi ile konuşuyormuşuz.Annem İzmir’den ayrılalı neredeyse yarım yüzyıla yakın zaman geçtiğinden hatırlayamamıştı eski komşusunu. Şaraplar açıldı, sıcak bir Çeşme akşamında geçmiş dile gelirken öğrendik ki çocukluğumun yazlık evi, komple yıkılmış, yerine kişiliksiz bir villa yapılmıştı. Tanımak mümkün değildi. Sonradan bütün mahalle sit alanı ilan edilmişse de, bizim ev çoktan yüzünü çevirmişti modern çağa…

Neyse o sıcak yaz günü, biz 4 çocuk bir arabada, güle oynaya yollanırken Çeşme’ye, birden tam karşımızda, son hız gelen bir araba; yüz yüze geliverdik. İzmirli şoförlerin meşhurdu o zaman hız yapmaları. Yüz yüze, surat surata… Çarpışmaya saniyeler kala Şaban Abi,
becerikli bir direksiyon hareketi ile
önce denize doğru kırdı,
ardından
tekrar yola!
Hem ters şeritte karşıdan gelenden yırtmış, hem de denize uçmadan yola dönüvermiştik.

Yıllar sonra kendim araba kullanmaya başladığımda hatırladım o günü, bir daha başıma böyle bir deneyim gelmeyeceğini umarak. Böylece içip de bitirmeye kıyamadığımız o meyve suyu paketleri de unutulmaz olmuştu yaşamımızda. Çoğunu içemediğimiz gibi, bu ani macera anında üzerimize dökmüştük bolca. Poşetlerini sakladık bir süre o günün anısına. Derken onlar da kayboldu gitti, yaşam yolculuğunda bir yerlerde, geriye kalan ise, sisli birkaç anı…

Çok düşündüm yayınlamadan evvel bu yazıyı. Kızıyorlar çünkü bana bu deneyimleri birlikte yaşadıklarım. Bir yerlerde okuyunca, duygulanıyorlar, üzülüyorlar.

Geçenlerde bir anımı kaleme aldığımda, “ağlattın bizi” demişlerdi. Sonrasında uzun uzun konuştuk onlarla telefonda. Çok uzun zaman geçmişti son konuşmamızdan. Her biri dünyanın başka köşesinde, kendi yaşam deneyiminde…Ağlaştık, seviştik… Bir anlamda şifa etkisi de olmuştu sonuçta anıların dile gelmesinin, yok olmuştu bir anda tüm mesafeler… Kaybolmuştu mekan, erimişti zaman paylaşılan anın gerçekliğinde. Onlar mı? Onlar benim kuzenlerim, uzakta belki, ama yine de can kadar yakınımda.

Dalia MAYA
22/01/2013
23:12

Benzer yazılar

Yorum yazılmamış.