Ekim 04, 2024

YAŞANAN ZAMANLARIN İZİNDE

YAŞANAN ZAMANLARIN İZİNDE

Toplumsal bir müze ise sözünü ettiğimiz, geçmişin bugüne yansımasıdır öncelikle. Geçmiş yıllardan gelen belgelerin, bilgilerin, objelerin geleceğe aktarılmasıdır bir anlamda. İçinde bulunduğu binanın sınırlarını aşar, duvarlarında yansıttığı hikayeler merakını çektiği oranda genişletir ziyaretçinin ufkunu…

2002 yılından beri Zülfaris Sinagogunda Türk ve Yabancı ziyaretçilere hizmet veren Türk Musevileri müzesi toplumun koşulları, yeni ihtiyaçlar ve zaman içinde kendi müzecilik anlayışlarının gelişmesi doğrultusunda daha geniş, daha modern, daha güncel ve daha teknolojik bir yapıya dönüşmek üzere Neve Şalom Sinagogu ile güçlerini birleştirerek yeni binasında hizmete girdi.

Bir taraftan yeni bir anlayışla yeni bir yere taşınmanın heyecanı, diğer yandan iki kurumun aynı mekanı paylaşmak üzere bir araya gelerek bir anlamda taze bir evlilik yapmanın getirdiği sıkıntılar, bu zamana karşı yarışı deli bir sürece çevirdi. Üstelik insanın doğasında her zaman var olan değişim ve dönüşüme karşı direnç, öte yandan halen aktif bir sinagog binasında olmanın sağladığı özellikler ve getirdiği sınırlamalar sadece bir taşınmanın ötesinde eski müzenin öğretilerinden de güç alan yepyeni bir müze yaratmak olarak sonuçlandı.

Logosu ve façası değişmişti. Değişen sadece adres ve dış görünüm değildi. İçeriği de değişmiş, toplumun uzun yıllardır dile getirmekten imtina ettiği ve Zülfaris’te ifade edilmemiş yakın tarih olaylarının da Neve Şalom’daki müzede işlenmesi güdeme gelmişti. Ayrıca Neve Şalom Sinagogu ile aralarında organik bir bağ bulunduğundan durağan değil, tam tersine yaşayan ve güncel bir müze yaratılmıştı.

Taşınma sürecini, yeni fikirleri, zorlukları ile müzenin “EN”lerini bu süreçte büyük emeği geçen Türk Musevileri Müzesi’nin müdürü Nisya İşman Allovi, 500. Yıl Vakfı Başkanı Moris Levi ve yeni müzenin mimarı Rivka Geron Schild anlattılar.

 

Bir ucundan sonuna doğru dahil olduğum yeni bir müze yaratılması sürecini öce Nisya’dan dinleyelim. Deli bir süreç olsa gerek?
Deli bir süreçti gerçekten. 14 senelik bir tecrübe birikimi ile başladı. Dolayısıyla sıfırdan başladı demek önceki müzeye haksızlık etmek olur ama buraya geldiğimizde yeni bir mekan kurgusu ile karşılaştık. Bambaşka bir alan. Sıfırdan biz bunu nasıl oluştururuz, nereye neyi yerleştirmek gerekir, hangi bölümleri eklemek gerekir diye bir beyin fırtınası gerçekleştirdik ilk grubumuzla beraber. Akabinde bağlı olduğumuz Avrupa Yahudi Müzeciler birliğine bir başvuru yaptık. Bu yolla Hollanda Amsterdam’daki Yahudi Müzesinin küratörlerinden birini; Mirjam Knotter’i İstanbul’da ağırladık. Bu müzenin anayasasını oluşturduk. Kendisi ile beraber bir hafta boyunca hem eski müzede hem bu yeni alanda vakit geçirdik ve neyin nerede olması gerektiğinin tasarımını beraber oluşturduk. Bu süreç içerisinde eski müzenin yaratıcısı Naim Güleryüz ve mimarımız Rivka Geron Schild vardı. Daha sonra proje ekibine Emel Benbasat ve Şeyla Arditi katıldı. Bir senelik bir çalışma sonucunda bu müzeyi sonunda açmayı becerebildik/başarabildik.

En önemli kriter neydi müzeyi oluştururken?
Sergilenen obje miktarını biraz fazlalaştırmak istedik. Biraz daha cesur bir yaklaşımda bulunmak istedik. Daha önceki müzede paylaşılmayan bazı tarihsel süreçleri de bu müzede yansıtabilmek gereklerimizdi. Bizim bu tarihsel süreci sansürlemek gibi bir yaklaşımımız olamazdı. Aksine her şeyi açıklıkla iletebilmemiz lazım. Ancak bu şekilde gelen ziyaretçi 4. yüzyıldan beri bu topraklarda var olagelen Yahudilerin yaşamlarının nasıl başlamış ve nasıl devam ettiğini gözlemleyebilir. Bunun değerlendirmesini yapmak gelen ziyaretçinin konusu artık.

Bu müzedeki diğer yenilikler nedir?
Daha önceki müzede bulunmayan bir Bayramlar bölümü yarattık. Zira hem Yahudi hem Yahudi olmayan kişilerin bizimle ilgili kafalarında bir sürü soru işareti oluyor. Bunlara biraz daha açıklık getirmek istedik. Yahudi yaşam alanları da yeniden irdelenmiş oldu ve bir dokunmatik bilgisayarda bildiğimiz Yahudi yaşamı bulunan bütün şehirlerle ilgili bilgiler sunuldu.

Görünenin arkasında ağırlıklı bilgi dolu bir sistem var. Bir ön yüzü var müzenin bir de arka planında dokunmatik ekranlar ve bilgisayarlarla interaktif bir müze yaratılmış. Biraz o interaktif müze olgusundan bahsetsek…

Bir bilgi panosu, yaptığınız an eskiyor. Elinize yeni gelen bir belge, yeni bir bilgiye işaret ettiğinde ekleme şansınız çok sık olamayabiliyor. Ama interaktif panoların yönetimi kendi odamızda olduğu için sürekli bilgi güncellemesini yapabiliyoruz. Bu yemek çekimleri için de geçerli. Şu anda yemeklerle ilgili bir bölümümüz var kişileri yemek yaparken çekiyoruz. BU çekimleri interaktif panoya yüklediğiniz zaman ziyaretçiler bunların arasından istedikleri tarifleri kendilerine mail atabiliyorlar mesela.

İnteraktif olabilmek bir müze için ne kadar önemli?
Bizim için, mesela yakın tarih bölümü açısından çok önemli. Zira Yahudi cemaati çok aktif bir cemaat. Devlet bazında olan önemli olayları hemen güncelleyebiliyoruz. Biliyorsunuz, geçtiğimiz Aralık ayında Ortaköy’de İstanbul’da bir ilk gerçekleştirildi ve açık alanda hep birlikte Hanuka Bayramı kutlandı. Bu kutlama hemen müzemize girdi.

Bu durumda bir ziyaretçi müzeyi her ziyaret ettiğinde yeni bilgilere ulaşabiliyor mu?
Kesinlikle

Mesela az evvel bir ziyaretçi geldi. Dedi ki elimde çocukluğumun Şavuot bayramından kalma bir fotoğraf var, gönderirsem, ilgini çeker mi dedi. O fotoğraf geldiği zaman arşive mi kalkacak? Ne olacak?Fotoğrafların da dokunmatik bilgisayarlar dışında Ipad ve başka minik ekranlarımız var. Özellikle geleneklerin anlatıldığı bölümde. Dolayısıyla yine bu belgeleri ilgili segmente koyabiliyoruz. Herhangi bir görseli/belgeyi elimize ulaştığı anda, ilgili bölümde aktive edebiliyoruz. Ki bence bu cesaretlendiriyor gelen ziyaretçileri ve daha fazla paylaşım yapmalarına sebep olabiliyor. Burada gerek belge olsun gerek fotoğraf ya da obje olsun ne kadar çok paylaşım olursa müzemiz o kadar zenginleşir.

Müzeyi gezerken bir seyir terası gibi adlandırabileceğimiz bir yer var. Müzeden Sinagogun içini, dolayısıyla oradaki bir duayı, kutlamayı izlemeyi mümkün kılan bir geçiş… Açıkçası ben duygusal olarak hoşuma gidip gitmediğinden çok emin değilim. Müze ziyaretçisi olarak o seyir terasında özellikle de Yahudi toplumu ile ilgili pek bilgim yoksa ve merak ediyorsam bir düğünün nasıl yapıldığını izlemekten, bir bar mitzva’nın havasını solumaktan zevk duyabilirim. Ama aşağıda kendi törenimi düzenleyen biri isem de kendimi “soyu tükenmekte olan”lar sınıfındanmış gibi hissedebilirim. Öte yandan varoluş açısından bir müze ziyaretçinin gözlemlemesi üzerine kurgulanırken, bir Sinagog kişilerin katılımı ile işlevini gerçekleştirir. Rivka sen de zaten “müze daha açık olmalı sinagog ise kendini kapalı ve güven içinde tutmalı” diyordun Bir mimar açısından bu iki tezat kavram nasıl bir arada. Bu konuyu hep birlikte tartışsak mı?

Rivka
Aslında bu bir yönelimdi. Sinagog yaşadığı kötü tecrübelere istinaden güvenliği gözetmek durumunda, müze de kendini topluma açmak durumunda. Müze güvenliği gözetecek olsa dahi ilk misyonu kendini açmak. Kendini tanıtmak üzerine kurulu. Varlığı bundan güç alıyor. Dolayısıyla bütün bunlar konuşulurken çok tartışılan bir konu idi söylediğin şey. Neve Şalom müzeye bir yer tahsis etmiş durumda. O alanı bir şekilde bölerek, tamam dedi, buradan ötesi izin, buradan geçebilirsiniz. O sırada da yukarıdan aşağısı ya da aşağıdan yukarısı gözüksün mü, gözükmesin mi meselesi çok tartışıldı. Oraya bir film konması tartışıldı. Hala tören sahibi kişilerin görüşüne göre şekillenebilecek bir durum var bence. Çünkü bu – eğer arzu edilmeyen bir duyguysa- kimseye zorla böyle hissettirmek durumunda değiliz.

Moris
Pratikte aslında kimseyi rahatsız etmeyecek bir durum olduğunu şimdi fark ettik. Zira sünnetler dışında, müze ziyaret saatleri ile tören saatleri pek de çakışmıyor.

Rivka
Bence rahatsız edici olan durağan bir grup insanın orada töreni izliyor olması. Orda bekleme yapmadan geçerken görmek var. Ya da orada bir grubun oturup seyretmesi var. İkisi farklı durumlar yaratıyor.

Nisya
Müze ve Sinagog. Bu iki kurumun bir araya gelmesi bu pencereden gerçekleşiyor. Bu pencereden baktığın zaman içerideki bir olaya tanıklık ediyorsun ve bu törenin bir parçası haline geliyorsun dolayısıyla bu bence bu müzemizi çok daha özel bir yere taşıyor.

“Geçmiş zaman – müze geçmişi vurgulayan bir gerçeklikle an -sinagog’daki tören bugün yaşanan bir gerçeklik – zaman kurgusu da yok mu oluyor bu durumda? Geçmişle bugünü bir araya mı getirmiş oluyorsun?

Rivka
Orada güzel olan şey, ikisinin aynı anda yaşanması, bu nadir bir durum. Çünkü geçmişe ait bir yapı ile bugüne ait bir yapı aynı anda var olabiliyorsa, demek ki burada nadir bulunan bir şey söz konusu: hem müzede sunulup bugüne dek getirilecek kadar değerli bir şey var ortada, hem de bugün yaşamaya devam eden bir cemaat var.

Moris
Aslında bir müze sadece duran bir şey değil. Bir cemaatin yaşayış halini de göstermek çok önemli.

Rivka
Ama senin dediğin şey de çok zor. İzlenilen durumunda olmak rahatsızlık verici olabilir. Aslında o durumla barışmak gerek. O durumda olup da rahatsızlık duymamayı başardığı zaman o toplum kendisi ile huzur içinde olmuştur demektir. O huzura sahip olduğun zaman ortada bir mesele kalmıyor.
Umuyorum bu müze o kadar paylaşılır ki, salonda olan tören sahibi o müzede durulup bakılmasından rahatsızlık duymayacak, hatta belki o anki ziyaretçileri davetine dahil edecek. Etkileşim yaşayarak devam edecek.

Moris
Aslında çok enteresan oluyor düğüne davetli olanlardan bir kısmının müzeye girip oradan seyretmeyi tercih ettiklerini de gördüm. Çok enteresan. Daha tepeden, daha güzel.

 

MÜZENİN “EN”LERİ

EN ESKİ
(Nisya)
SARAGOSA MEGİLASI.
1492. Samuel ailesi Saragosa Megilasını bize emanet edene kadar, müzenin en eskisi 1512 yılından Midraş teilim kitabı idi. Şimdi Saragosa’ya doğru geriledik ki bu aynı zamanda ilerledik anlamına geliyor. Tarihsel olarak geriledik , ama obje olarak zenginleştik.

 

EN ZORLAYICI
(Rivka)
ÇOK SESLİLİK
Toplumuzun özünde var olan çok seslilik. Ki bu zorlayıcı ama güzel bir şey, toplumun değerlerini sahiplendiğinin göstergesi. Neve Şalom kurumu ile müze kurumu artık birbirini besler konuma geçti. Çok iyi yöne doğru gitti bu birliktelik, gidecek de ama süreç içerisinde bence en zorlayıcı şey o biraradalığın iyi bir şey olduğunun karşılıklı anlaşılması ve idrak edilmesi oldu. Zira mekan bir kurum tarafından kullanım halinde iken başka bir kurumun oraya gelip yerleşmesi elbette çok zorlayıcı. Dolayısıyla iki kurum da bu birlikteliğin iyi olacağını anlayana kadar o mekan üzerinde söz sahibi pek çok kişinin fikri ortaya dökülüyor. Bu çok açıdan zenginleştirici ama bir o a kadar da karar alım süreçlerinde çok zorlayıcı bir durum.

(Moris)
Çok ilginç bir şekilde biz belki de kültürümüzün bir parçası olarak inanılmaz derece muhafazakar bir cemaatiz. Değişime ve yeniliklere açık değiliz. Bunun eğitimle, yaşla, konuma falan alakası yok. Bu çok zorlayıcı oldu. Her açıdan… Ve her aşamada. Renkler, çizimler, iki kurumun bir anlamda evliliği, müzenin logosu bile… Bizim gibi tahayyül edemeyenlere, onlar gibi tasarımcıların anlatabilmesi, ikna etmesi, biraz sabredin demesi. Çok çok zorlayıcı oldu. Değişimin iyi olduğuna ikna olmak gerekiyor. Korkuları aşmak gerekiyor. Ve bu her aşamada, her adımda böyle. Panolardaki yazılarda işlenen konulardan orada kullanılan herhangi bir kelimeye kadar… Her şeyde, hepimizde inanılmaz bir direnç var.

Öte yandan müzemizi bir yıl gibi kısa bir sürede yarattık. Müzemizi ziyaret eden bu işten anlayan müzeciler diyorlar ki “nasıl bu kadar kısa sürede bunu yarattınız?”

EN HEYECAN VERİCİ
(Moris)
YAKIN TARİH BÖLÜMÜ
Bizim tarihimizde hatırlamak ve hatırlatmak istemediğimiz şeyleri sevinçle ve heyecanla bir hafta 10 gün içinde toparlayıp koymamız. Çok heyecanlandırıcı idi.

EN DUYGUSAL
(Moris)
Nisya’nın yanıma gelip “iyi oldu” dediği andı.

EN DUYGUSAL OBJE
(Nisya)
FAŞADURA ELBİSESİ
Çünkü yurt dışında faşadura diye bir gelenek yok. Yurt dışında küratörlük eğitimlerine gittiğim zaman en önce çıkardığım parçalardan biridir. Orada olmadığı için çok dikkatle dinlerler dolayısıyla kimsede olmayan bir geleneğin bizim hala sürdürüyor olmamız bu parçaları da şimdiki güncel resimlerle besliyor olmamız beni çok heyecanlandırıyor. Faşadura geleneği bir tek Osmanlıda var. Bu konuda henüz teyit etmediğim bir duyum aldım. O da şöyle: Eskiden Osmanlıda Müslüman ailelerde savaşa gidip eşi şehit olmuş bayanlar bir araya gelirler ve doğacak çocuklara bir kıyafet dikerlermiş. Bizlerin de o geleneği Müslüman komşularımızdan bize geldiğine dair bir duyum aldım. Dediğim gibi henüz teyit etmedim. Ama mantıklı görünüyor.

EN GÜZEL
(Nisya)
AÇILIŞ
7 Ocak dediklerinde bir ter boşalmıştı. Ama 6 Ocak gecesi 12:00de eve huzurla gittik.

(Moris) 
4 HANIM
Bu işi gerçekleştiren ve bina eden 4 hanım: Nisya, Rivka, Emel ve Şeyla. Ve tabi ki grafikerler Selin Estroti İpeker ve Virna Estroti Zavaro.

(Rivka)
Bence Moris burada çok mütevazi davranıyor çünkü demin saydığım çok seslilik karşısında Moris o kadar açık bir perspektife sahip olmasaydı bu 4 bayan hiç bir şey yapamazdı.

EN TASARIM
(Nisya)
SELİN VE VİRNA
Logo renklerimiz mor ve turuncu olmalı dedikleri an. Biz bordodan çıkmışız resmi renk olmalı falan derken mor ve turuncu olunca şok geçirdik. Ancak o renkler bile bize inanılmaz bir dinamizm kattı.

(Moris)
Ve tabi ki RİVKA
Mesela satış yeri ile ilgili parçalar ilk geldiği anda hepimiz inanılmaz düştük. Ama hakkını yememek gerek bittiği zaman muhteşem oldu. Biz bunu bitmeden göremedik.

EN ÖZEL
(Nisya)
HANUKİYA
Minare şeklindeki hanukiya. Etkileşimi en güzel veren parça o.

 

ETKİNLİKERE GELELİM
Nisya
Bizim ilk hedefimiz Türkiye’yi hedefliyoruz. Sınıf arkadaşlarımızı, komşularımızı, halkı hedefliyoruz. Türk Yahudi Cemaatinin ulaşamadığı senelerce yanış algıladığı kesimi hedefliyoruz.

Çok etkinlik yapacağız, sosyal medyayı kullanacağız.

MÜZE VE ÇOCUKLAR
Nisya
Az da olsa kurcalama üzerine kurgulanmış kısımlar, ve çocukların her zaman ilgi alanı olan dokunmatik ekranlar var müzemizde. Konuları severler ya da sevmezler ama mutlaka girdikleri alanlardan bir tanesidir. Şimdi bir de masa alanı imal ediliyor. Yapbozlar yapılacak. Belki okulla birlikte bir proje yapmayı düşünüyoruz.
Henüz müze çocuklara hazır değil. Önümüzdeki Eylül ayında okulların açılma dönemi ile birlikte daha aktif hale getirilecek.

Müze‘nin hedefleri?
Çocuk atölyelerini daha canlı tutmak hedefimiz var. Buna yönelik masal atölyeleri gibi onlara yönelik programlar ve atölye çalışmaları yapmayı planlıyoruz.

YAHUDİ MUTFAĞI
Nisya
Bu bölüm bizim için çok yeni. Şu anda Habib Gerez’in adını taşıyan ve dekorasyonu yapılmakta olan bir kafemiz var. Röne Gülerşen’in başında olduğu bu kafede ziyaretçilerimiz borekitas, pandispanya daha doğrusu orijinal adıyla Pan de Espanya, ispanya ekmeği gibi bizden tatları çay kahve eşliğinde . Ziyaretçiye paralel olarak ayarlamaya çalışıyoruz. Ama zaten aşağıda bir Sünnet gibi bir etkinlik varsa kapalı oluyor. Ayrıca Kosher turistler için Kosher yemek paketlerimiz de hazır bulunmakta. Moris
Onların oteline de yemek göndermek üzerine bir çalışmamız da var. Bu tabi acente ile müze kafesi arasındaki bir ilişki.

MÜZİK 
Müzik ve ses bir müzede ne kadar önemli? Bir müze ziyaretçinin her duyusuna hitap etmeli mi?

Rivka
Bence bir müze kurcalanabilir olmalı. O yüzden bir takım dinletiler eklendi, kulaklıklar vs. Müzikler var.

Nisya
Ladino bölümünde hem judeo espanyol hem müzik seçeneği var. Bir de etnografya bölümü içerisinde barkovizyon var. Görüntü ve ses var. Herhangi bir katta sürekli bir müziğe maruz kalmak bana doğru gelmiyor. Üstelik sinagogda dua saatiyse, müzeye hafif bir şekilde o dua sesi de geliyor, ki bu hoş bir şey.

Rivka
Öte yandan müzeyi gezerken, birinci katta mesela müziğin görülen şeyle ilişki kurması iyi bir şey. Gördüğün şeyde o müziğin karşılığı varsa, güzel İkinci kata çıktığın zaman o koltuklu fotoğraflı bölümde bir müzik duyduğun zaman orayla bütünleşiyorsun.

 

HERKES MÜZEYE KATKIDA BULUNABİLİR
Moris
Henüz sistemi oturtulmadı ancak Vikipedi benzeri bir toplumsal çalışma başlattık. Bir bilgisayar programı yazıldı. Dileyen toplum üyemizin ailesi ile ilgili bilgileri girebileceği ve böylelikle gelecek nesillere biz de buradaydık, bu toplum için bu toplum adına şunları yaptık diyerek bugünden geleceğe bir iz bırakabilecekleri bir sanal müzeyi de müzemize paralel olarak geliştiriyoruz. Çok yakında bu kapalı sanal müze işlevini görecek bilgisayar sistemini de müzemizde yerine yerleştireceğiz.

Rivka
Bu müzenin amacı Yahudi cemaatini tanıtmak olduğu kadar belki daha önce vurgulanmamış cemaat üyelerinin burada kendilerinden de bir şeyler bulabileceği bir yer olması önemli. Belki bu güne dair röportajlar, bugün aslında Yahudi Cemaatinin neresinde ve neler yapıyorlar konusunda bilgi sahibi olabilmek de çok önemli.

Nisya
Şöyle bir kaygım var. Müze “eski” demek değil. Zamanda durmamalı, dinamik olmalı. Şu an yaşayan Yahudi cemaatinin tanıklıkları bugünkü resimlerle daha gün yüzüne çıkıyor. Demek ki yaşayan bir cemaat var diyorlar…

Moris
Tabi ki biz aslında her gün bir şey yaşıyoruz ve bu kaçıp gidiyor farkında değiliz. İzzet Keribar bunu söylediği zaman çok haklıydı. O gün yaşadığın sana normal geliyor. Müzelik gelmiyor oysa muhakkak fotoğrafını çekmen ve bir yerde saklaman lazım diyordu.

Ama fotoları çekiyoruz. Saklıyoruz bir kaç nesil sonra neyin ne olduğunu bilmiyoruz…

Nisya
Müze bir bellektir, geçmişle gelecek arasında bir köprüdür. Dolayısıyla bizim bunu sürekli beslememiz lazım. Unutmamalı ki biz burada sırf Türk Yahudi cemaati için değiliz. Biz burada Türk toplumu için de varız ve kendimizi, MÖ 4. yüzyıldan bu güne devam eden varlığımızı tarih sahnesinde daha etkin bir şekilde yer almak için çalışmalarımızı devam ettiriyoruz, herkesi müzeye bekliyoruz.

 

BİRAZ DA MÜZE DÜKKANA GÖZ ATALIM
2008 yılında aslında bu işi pek de bilmeden deneme yanılma yöntemiyle müze için önce Naim Güleryüz’ün bir kitabı, sonra Gözlem Yayıncılık’la yaptığı anlaşma ile çeşitli kitaplar satarak hiç yoktan bir hediyelik eşya dükkanı yaratmış Süzet Magriso. Zaman içinde ilk olarak Aylin Levi’nin tasarladığı Şema İsrael yazılı takıların da katılımıyla takı ve tasarım odaklı da çalışmaya başlamış.
Müze dükkan bugün bir çok tanınmış tasarımcımızın eserlerini satışa sunduğu gibi farklı tasarımcıların da satış koleksiyonuna girebilmek için sırada beklediği önemli bir satış noktası durumunda. Müze dükkan için özel ürünler tasarlandığı gibi, Türk ve Yahudi motiflerinin birlikte kullanıldığı seramik çalışmalar, içimizden tasarımcıların ürettiği mezuzalar, hanukiyalar, takılar koleksiyonda önemli yer tutuyor.

Dalia MAYA

 

Bu yazı Şalom Derginin Mart 2016 tarihli 54. sayısında yayınlanmıştır.  İlgilenen, yayın tarihinden 3 ay sonradan itibaren http://dergi.salom.com.tr linkindeki arşivden orijinaline ulaşabilir.

Benzer yazılar

Yorum yazılmamış.