“Eğer zihninizde cehennem varsa,hiçbir yerde cenneti göremezsiniz.
Eğer zihninizde cennet varsa, cehennem bile sizin için cennet olacaktır.”
Swami Satchidananda
Susup da ortamın doğal sesini dinlemek gerek bazan. Hatta bazan değil, her iletişimde… Önce bir susmak gerek. Susmak ve dinlemek. Yavaş yavaş fark ediyorsunuz, sustuğunuzda, ortamın enerjisini. Kimlerin konuşmaya hazırlanmakta olduğunu, sıranın sizde olup olmadığını…
Geçtiğimiz günlerde katıldığım bir eğitimde suskunluğumda ortamın sesini dinlemenin ne denli etkili olduğunu bir oyunla birlikte birebir deneyimledim. Siz de deneyin.
90 kişi kadardık salonda… Birden başlamak üzere ardışık sırayla sayı saymamız bekleniyordu. Rakamların birbirini takip etmesi gerekliliğinin dışında tek kuralı iki ya da daha fazla kişinin aynı anda konuşmaması idi. Kimin ne zaman sayı söyleyeceği herhangi bir kuralla belirlenmemişti. Dileyen istediği anda sıradaki sayıyı söylemeliydi. İki kişi aynı anda sayı söylediğinde baştan başlanmalıydı. Kolay gibi gözüküyor değil mi? Hiç de öyle değilmiş! Başlangıçta değilmiş en azından. Defalarca denedik, olmadı. Dördü bir türlü geçemedik.
Derken Yendienbiz* Derneğinin düzenlediği bu eğitimde, ‘Kendine Bakma Akademisi’ kurucularından Evren Bingöl bir küçük sırrını paylaştı bizlerle. “Bir sayı söylendiğinde içinizden bir cümle geçirin. Mesela, ‘şimdi benim gibi bir başkası da bu sıradaki sayıyı söylemek istiyor olabilir’ gibi bir cümle.” Bu cümleyi içinizden geçirirken dinleyin, ortamın doğal sesini dinleyin. Bu sırra vakıf olmadan dörde kadar saymayı başaramayan bizler, bu yöntemi uygulamaya başladıktan sonra 20’lere ulaşmıştık ve Evren Bingöl deneyi orada sonlandırdı. İçimizden böyle bir cümleyi tekrar ederken ne olmuştu da, sessiz bir anlaşma içinde bizler ilerleyebilmiştik?
Kendi adıma, diyebilirim ki sessizlikte ortamın benimle konuşmaya başladığını fark ettim. Tiyatro düzeninde oturmuş 90 kişinin her birinin nefes alış verişlerini duymaya başladım… Belki kimin söz alacağını öngöremedim ama sayımı söylemeye niyetlendiğimde bir başkasının da o anda konuşmaya başlamak üzere olup olmadığını algıladım. Ve tam doğru zamanda, tam herkes suskunken artık sıranın bende olduğunu bilerek seslendim. O anda başka kimseden çıt çıkmıyordu.
Kadim uygarlıkların, Uzakdoğu dövüş ve savaş sanatlarının özünde de bu yatmıyor mu? Sessizliği dinle. Odaklan. Algılarını aç ve rakibinin gözünün içine de baksan, o senin arkanda göremeyeceğin bir yerde de olsa… Onu hisset. Nerede ne aksiyonda bulunacağını algıla ve tepkini ona göre ver.
Sessizlik! Günümüz koşturmacalı şehir yaşamında, çoklu işlerle meşgulken unuttuğumuz körelttiğimiz yetimiz. Sosyo-ekonomik şartlar, politikalar, bitmek bilmeyen seçimler, ötekileştirmeler… Sürekli bir görsel, işitsel, algısal gürültü ortasında kalıyor, hatta o gürültüleri şahsen kendimiz yaratıyoruz. Tam bu curcunanın ortasında bir durmak, bir susmak ve suskunluğumuzda ortamın sesini dinlemek belki de hepimize o çok özlediğimiz bireysel ve toplumsal huzuru getirecek.
Ne dersiniz, yıl henüz daha yeni başlamışken, bir sussak da etrafı mı dinlesek?
Dalia MAYA
Bu yazı Şalom Gazetesinin 16 Ocak 2019 sayısında Dalia MAYA’nın İsimsiz isimli köşesinde yayınlanıştır. İlgilenen için link: http://www.salom.com.tr/koseyazisi-109351-sessizligin__sesini_dinlemek.html
Yorum yazılmamış.