

Hava soğuk ama yumuşacık sarıp okşuyor insanı. Adı konmamış bir huzur var şehirde. Göl kıyısındaki havuz/lokantadan sakin bir melodi yayılıyor gecenin karanlığına. Kiliselerin çanları çalıyor arada. “Her zaman en iyisini yapabiliriz” diyor sakin bir caz parçasını seslendiren sanatçı; “asla geç değildir”.
Avrupa Sanat Bienali Manifesta 11’i gezmek için Zürih’teyim. Her iki senede bir farklı bir Avrupa şehrinde yapılan Manifesta’nın bu seneki konusu: İnsanlar neden çalışır: bazı işbirlikleri – inşaat halinde.
Şehir gerçekten inşaat halinde. Gaz ve su alt yapısını yenilemek üzere bir çok yerde kazı çalışmaları devam ediyor. Öte yandan ana sergi mekanları da inşaat alanına dönüştürülmüş. Nerede gerçekten çalışma var, neresi bienal için inşa hali görünümde ayırt etmek mümkün değil.
Bienalin ana konusu insanlar neden çalışıyor? Para kazanmak için ne işler yapıyorlar? Yaptıkları meslekleri seçerken ya da uygularken insanlar karakterlerine uygun olanları mı seçiyor yoksa yaptıkları meslekler onları dönüştürüyor mu? Para söz konusu olmasaydı yine aynı işleri yaparlar mıydı? Ya da para söz konusu olmasaydı insanlar aynı işleri yapsalar dahi, o işleri şimdi yaptıkları gibi mi yaparlardı? Yaptıkları işe yaklaşımları ve tepkileri daha farklı olur muydu? Pazartesi sendromu, mesela, yerini Cuma sendromuna bırakır mıydı?
Özetle finansal krizlerin yaşandığı şu dönemde -hele de dünyamız, ikinci dünya savaşı sonrasındakinden bile büyük bir göç hareketine sahne olurken- ve milyonlarca göçmen şehirlerini doldurmuşken Avrupa’da insanlar nasıl yaşıyorlar? Geleceğe doğru bakarken bu yaşam şekilleri sürdürülebilir mi? Paranın odakta olmadığı başka bir yaşam şekli mümkün mü?
Bienalin, tam da İsviçre’de gerçekleşen bir referandumla halkın toplumun refahını kökten yükseltmek amacıyla sunulan öneriyi reddettiği günlerde, bu sorgularla açılmış olması ilginç. Referandumda İsviçreliler meslekleri/işleri ve servetleri ne olursa olsun, her İsviçre vatandaşına aylık kazançları vergiden muaf 2500 İsviçre frangına (yaklaşık 2520 Amerikan doları) tamamlanması için gerekli meblağın ödenmesini oyladılar. İsviçre hükümetinin de olumsuz baktığı bu oylamayı halk %77 oranında reddetti. Aynı şekilde Finlandiya da devlet yardımlarının hepsini tek sisteme bağlayarak her vatandaşına yıllık 10.000 Amerikan doları ödemeyi düşünüyor. Bununla ilgili pilot programın 2017 yılında başlatılması planlanıyor.
İsviçre’nin olumsuz oyuna rağmen başka bir yaşam tarzının mümkün olup olmadığını belki de Finlandiya sayesinde görmüş olacağız.
Bienalin inşa halinde açılımı Zürih’te son dönemde sıklıkla karşılaşılan bir başka durumun da göstergesi.
Şehirde bir süredir eski mekanların farklı amaçlarla yeniden kullanılması gündemde. Bu doğrultuda (İstanbul’da da uygulanageldiği gibi) eski bir okul bienalin ana mekanlarından birine dönüştürülmüş. Aynı şekilde halihazırda hizmet vermeye devam eden, Zürih’in en eski kilisesi de diğer ana mekan. Ana mekanlardan bağımsız, 30 kadar uydu mekan var. Uydu mekanlar bienalin topluma ve iş yapma şekillerine farklı ve yaratıcı bir ışık tutuyor.
Ancak yeni sanayi devriminin globalleşmiş dünyada farklı coğrafyalarda yaşayan insanların iletişimleri giderek daha da güçlenmesi ile çalışma şekillerinin değişmiş olması sonucunda mevcut güç yapılarının da değişmekte olduğunu ve bağlılık ve işbirliklerinin öneminin giderek artacağı düşünülmekte.
Bu bağlamda, bienalin ana konsepti de iş birlikleri üzerine kurulmuş. Küratör Christian Jankowski Zürih halkını bienalin oluşturulmasına davet etmiş. Farklı meslekten Zürihlileri, Avrupalı sanatçılarla eşleştirerek yaptıkları işlere ilgili sanatsal eserler yaratılmasını talep etmiş. İş birlikleri her seferinde başarılı sonuçlanmış olmasa da, bir çok iş birliği sanatçılarla, önceden sanatla pek de ilgisi olmayan bu Zürihliler arasında güzel ilişkiler yaratmış. İşlerin sanatsal değerleri sorgulamaya açıkken, düşünsel açıdan izleyicileri ciddi olarak tetiklediği su götürmez. Bu yolla üretilen eserler sıklıkla iş birliği yapan çalışanın mekanında belli gün ve saatlerde sergilenmekte. Amaç sorgulamaların yanı sıra sanatın yaşamlarımızın bir parçası olduğu farkındalığını, ve insanlara sanat kurumlarının ortak düşünme ve tartışma alanları olarak herkese ait olduğu bilincini kazandırmak. Ayrıca, turist olarak bienali ziyaret ediyorsanız şehir içinde troleybüslerle ya da benim gibi tabana kuvvet şehrin normalde gitmeyeceğiniz bir çok yaşam alanını tanıyarak Zürihli gibi dolaşmanız işten bile değil. Kapılar herkese açık.


Dolanırken, bir kafeden gelen müzikle düşüncelerin meditasyona dönüşmesi de öyle: “ben buradayım”, diyor şarkıcı, “senin için buradayım”. Ya da tıpkı bir dalgalanma deneyimi sunan sanatçının dediği gibi “rahatla, sadece rahatla; her şeyi anlayacaksın”
Dalia MAYA
06/07/2016
Bu yazı Şalom Gazetesinin 06/07/2016 tarihli sayısında Dalia MAYA’nın İsimsiz adlı köşesinde yayınlanmıştır. İlgilenen için link:Her şeyi anlayacaksın

Sanatın her yerde olabileceğine dair bir diğer iş birliği ise Zürih’in Bokları:
Garip, itici, ama gerçek… Üstelik ciddi bir iş birliği sonucu oluşmuş…
400.000 kişi. Bu Zürih’in nüfusu. Zürih şehri yaklaşık olarak günde 80 ton insan dışkısı üretiyor. Bu iş birliği sonucunda oluşan eser 24 Mart 2016 günü toplanan bir günlük insan dışkısından üretilmiş. Salonun daha kapıya gelirken ki kokusundan bahsetmek bile istemiyorum…
İsviçre… Saat endüstrisi ile öne çıkan bir ülke… Bu iş birliği de Zürih’İn ana caddelerinden birinde lüks bir saat dükkanında izleniyor… Dakik, çalışkan ve titiz.. İŞte İsviçrelileri tanımlayan bir iş birliği.. Ya saatinizin mekanizması sizi bir film izlemeye davet ederse? Cuckoo Watch / Guguklu saat
Vibrasyon Otobanı
Zürih’te tuvalet kapı işaretleri de ayrı keyifli 🙂


3 gün dere tepe Zürih’i tabanladım. Ayakkabılar haşat!



Yorum yazılmamış.